31 Aralık 2011

Selim Kaya vs. Ömer Faruk Girgin



29 Aralık 2011 tarihinde ajanslara bir haber düştü; Tjk'da sular durulmuyor. Camia içinde bir süredir devam eden gerginlik böylece, hem tavan yapmış buldu hem de ulusal medyaya taşınmış oldu.

25 Aralık 2011

Kara Kaplı Defter | Çınarlı, Kutbey, Çubukçu, Rich and Handsome



24 Aralık 2011 İstanbul.

Son derece önemli sürprizlerin gerçekleştiği, İstanbul'da uzun süredir göremediğimiz çok yüksek ikramiyelere ulaşan programda gözümüze çarpan bir kaç at oldu. Bunları paylaşalım.

24 Aralık 2011

Kurşunlar da Unutuluyor Yarışseverler de | Eksik / Fazla Kilo Problemine Artık Bir Son Verilmeli !


Yarışseverlere en çok dokunan, kendilerinden bağımsız olarak gelişen ve kendilerini alakadar etmeyen problemlerden dolayı mağduriyet yaşamaktır. MBH ve EFG uygulamalarında bu durum açıkça hissedilir. At yarışlarının kendi kabuğu içinde gerçekleştiği günlerin geride kalması şeffaflığın kısmen olsa da artmasıyla birlikte yeni mağduriyet türleri belirdi. Bunların en başında, kuşkusuz, jokeylerin yarışa katılacakları ağırlığın ayarlanamaması sonucunda yarışın neticesinin değişmesi geliyor. En son örneğimiz İzmir'den geldi.

22 Aralık 2011

Bir Caş Haberi, Ama..

Tarım İşletmeleri Genel Müdürlüğünün (TİGEM), Bursa'nın Karacabey ilçesindeki işletmesinde bulunan Arap yarış atı "Caş", bugüne kadar kazandırdıklarıyla dikkati çekiyor."Caş", yavrularının satışı ve bunların katıldığı yarışlardan alınan payla birlikte devlete milyonlarca lira para kazandırdı.

20 Aralık 2011

Biz mi Çok Kötüyüz, Onlar mı Çok İyi ?


Dün detaylı olarak yabancı yarış programını inceledim. Malumunuz İngiltere Wolverhampton yarışları vardı. Atların orjinlerini inceledim. Sonra yarışların ikramiyelerine bakındım. Çok çarpıcı noktalar ön plana çıkıyor. Yarış programını bu linkten inceleyebilirsiniz. Gelin beraber bakalım.

10 Aralık 2011

Colombiana


2011 yapımı bir filmin ismi. İlgilileri oradan mı esinlendiler bilemiyorum. Bildiğimiz bir şey var ki bugün Veliefendi'de yarış hayatına başlayan Colombiana'nın oldukça önemli bir pedigrisi var. Biz de Colombiana'nın ilk yarışı için Veliefendi'deydik.

9 Aralık 2011

'Zaten Koşmayacak Atların' Koşuları: Bölünen Maidenlar Sorunu




Yarışseverin en çok rahatsız olduğu konuların başında maiden yarışlar ve bu yarışlardan çıkan atlar sorunu geliyor. Sezon başlarında sayısı daha az olmakla beraber, sezon bitişine doğru yarıştan 'çıkan at' pratiği artıyor. Peki koşmayacak atı yarışa deklare etmenin sebebi nedir, neden Arap atları kayıtlı oldukları maiden yarıştan koşu günü çıkıyor? İşte bu konu hakkında bilinmesi gerekenlere değineceğiz.

6 Aralık 2011

Aygır Alımına/Açılımına Devam




Atçılığımızın geleceği ile ilgili tartışmalar yapılıyor, Çalıştaylar düzenleniyor ancak dönüp vardığımız sonuç aynı oluyor. Her seferinde kendimizi yeni aygırların peşinde koşarken buluyoruz. Katkıları her zaman için tartışmaya açık olan aygırlara milyonlarca dolar veriyoruz. Ve beklenen haber tekrar geldi. Aygır alımı ile ilgili kurulan komisyon, 'adı' olan haraları gezmeye başlamış. İlk durak neresi dersiniz? Tabiki Coolmore. Nedense çok içli-dışlıyız. Şimdiden pek çok aygırın ismi geçiyor. Aygır alalım pek tabi ama nereye kadar? Sürekli aygır alarak nasıl bir gelişim hedefleniyor? Planlarda uzun vadenin 'uzun'u geçiyor mu yoksa günü kurtarma çabası mı hakim? Cevabı açık. Aygır almak sadece 'eski' aygırları ıskartaya çıkartmak haricinde uzun vadeli işlevi var mıdır? Alınan aygırların jenerasyonlar ilerledikçe değerinin anlaşılacağı iddiası ise sadece bugünün tartışmalarına set çekme amacına hizmet eder.

Bu konuya sayfalar, dergiler, kitaplar yetmez..

3 Aralık 2011

Eller Yukarı ! : Kamçı Yasağı


19-20 Kasım 2011 tarihlerinde Karacabey'de yapılan atçılık çalıştayında yarışseveri ilgilendiren pek çok konunun gündeme dahi gelmediğini söylemiştik. Konuşulmayanların yanında bir de konuşulanlar var. Burada en çok dikkat çeken konu jokeylerin yarış içindeki kamçı kullanımına getirilen sınır oldu.

2 Aralık 2011

TYAYSD Sonbahar Satışları | Kafalardaki Soru İşaretleri





TYAYSD'nin düzenleyeceği Sonbahar Yearling Satışları 11-12 Aralık tarihlerinde düzenlenecek. Kataloglar bir süredir yayında. Satışlara katılacak atları inceleme şansımız oldu. Bizim kafamıza takılan bir kaç konu oldu.

28 Kasım 2011

Kara Kaplı Defter | Salida


12 Ekim'de kazandığı yarışla maidendan çıkan ve bu yarışıyla benim büyük beğenimi toplayan Salida, Sakarya Koşusu'nda hak etmediği bir 7.lik almıştı. 1800 metrelik zor koşunun ardından kısa bir ara veren Salida, 26 Kasım Cumartesi günü eksik işlerle girdiği yarıştan başarılı bir 4.lük çıkardı. Takip etmekte fayda var. İlk koşacağı koşuda ayanyı önde geçebilir.

26 Kasım 2011

EFG - MBH : Yarışseveri Düşünen Kim ! | Çalıştay'ın Ardından

Beklenen, meşhur, Atçılık Çalıştay'ı geçen hafta sonu bir başka deyişle 19-20 Kasım 2011 tarihlerinde yapıldı. Bir çok beklentimizin olduğu Çalıştay yine hüsranla sonuçlandı. 'Atçılığın ileriye adım atması' mottosuyla yola çıkan Çalıştay'ın büyük kısmının, maalesef, gündem dışı önerilerden kaynaklanan tartışmalarla geçtiğini okuyoruz.

'Gündem dışı' diyerek nitelendirdiğimiz şok edici öneri bir sonraki yazımızın konusu.

Atçılığın kanayan yaralarından biridir En fazla ganyan uygulaması. Pardon, atçılığın dedim. Bu Çalıştay'la beraber iyice anladık ki atçılığın kanayan yarası vs. değil. Çünkü onların ilgisini çekmiyor. Yarışseverin iyiliğini düşündüğünü, yarışseverin bu sektörün direği olduğunu söyleyenlerin sadece popülist beyanatlarda bulunduğunu bir kez daha gördük. Zira 2 gün süren Çalıştay'da 'zaman gelmedi', 'sırası gelmedi' denilerek bu EFG ve MBH konusu açılmıyorsa yazık. Bu iki konunun önemsiz olduğu düşünülüyorsa daha da yazık. Tam tersine EFG ve MBH mevzuunun Çalıştay'ın ana başlıklarından biri olması gerekirdi.

Ganyan bayilerinden uzak olmayanlar, yarışseverden kendisini soyutlamayanalar bilirler; yarışseverin en önemli iki problemi EFG ve MBH'tır. Kuponuna tek işaretlediği atın yarışlar başladıktan sonra koşudan çıkartılmasının ve ondan çaresizce, üzerine en çok ganyan alınan atın birinciliğini beklemesinin istenmesinin ne demek olduğunu bilir misiniz? Ya da starttan çıkma konusunda sorunları olan bir atı kuponuna yazıp yazmamak için ne kadar düşündüğünü? Papatya falı açıp 'çıkar mı', çıkmaz mı' tartışmalarının başlamasının insanları müşterek bahislerden soğuttuğunun farkında mısınız?

EFG ugulaması Altılı Ganyan Favorisi ile değiştirilmelidir. Altılı ganyanın ilk ayağının startının verilmesi ile birlikte kuponlara her ayakta en çok hangi atın işaretlendiği belirlenmelidir. Altılı kuponlarına en çok işaretlenen at o yarışta AGF olacaktır. Böylece uygulamanın doğruluğuna olan yarışsever inancı artacaktır. Mevcut EFG uygulamasından altılı ganyan oyunundan bağımsız olarak, tek koşu için oynanan ganyan oyunu baz alınmaktadır. Ve o koşu için oynanan ganyan oyunu ile EFG'nin belirlenmesi pek çok spekülasyona açıktır. Eski yıllarda bir çok olay da yaşanmıştır.

Tüzükte yer almadığı (!) ortaya çıkınca uygulamadan kaldırılan MBH ise içeriği değiştirilerek geri getirilmelidir. Problemleri olan atlar, problemlerinin giderildiği koşu esnasında görülene kadar MBH koşturulmalıdır. Eğer ki at tekrar problemlerini tekrarlıyorsa 3 ila 6 ay arasında MBH koşturulmalıdır. Bu süreçte antrenöre ceza verilip-verilmemesi tartışılabilir. Ancak diğer atlarla haksız bir rekabete girilmesini önlemek adına MBH koşan atlar, ilan edilen ikramiyenin %50-%60'ına koşmalıdır. Bu şekilde atların ilgilileri sorunu çözmeye uğraşırlar. Hiç bir kayıpları olmadan papatya falı açar gibi atı koşturmaya devam etmezler, MBH'ın getirdiği rehavete kapılmazlar.

Ancak bu iki önemli husus Çalıştay'da konuşulmamış dahi. Çalıştay'dan önce belirtmiştik, Çalıştay'a yarışseverin katılması gerekiyordu. Anlaşılan yarışseverin çıkarını yarışseverden başka koruyacak kimse yok. Çalıştay'ın ardından, anlaşılan, müşterek bahisin üzerinde kara bulutlar dolaşmaya devam edecek. Yarışsever Manifestosu'ndan hatırlatmayla yazıyı bitirelim.

Madde 19 - TJK bünyesinde yarışsever birimi kurulmalıdır !

Madde 20 - Yarışseverler karar mekanizmalarında söz söyleme yetkisine sahip olmalı.

20 Kasım 2011

240 Derece: Sevinç Yaşamak İşte Böyle Olur !



14 Kasım pazartesi günü Şanlıurfa yarışlarından çok enteresan bir olay yaşanmış. Malum, hafta içi bazı yarışları izleyememe durumumuz oluyor. Dün sabah Hakan Cantınaz ve Son Düzlük ekibi bu konuya dikkat çekti.

Jokeylerin kazandığı yarışlardan sonraki hareketleriyle ilgili bundan bir sene önce bir yazı karalamıştık: İşi Tadında Bırakmak. Altını çizmeye çalıştığımız nokta aslında halen geçerliliğini koruyor. Birilerine mesaj verme amacı varsa da bence bunun yeri yarış pisti değildir. Yoksa şimşekleri üzerinize çekiyorsunuz. Antipatik olmak da yine jokeyin zararına.

Gelelim tekrar Hakan Abi'nin gündeme taşıdığı konuya. Lovely Hunter'ın aprantisi Menderes Avşar'ın kazandığı yarışın bitimine henüz 40-50 metre varken sevinmeye başlaması ve bunu el hareketiyle uzun uzadıya yapmış olması garip bir görüntünün oluşmasına sebep verdi.

Yarışın videosu bu: 240 derece. Çok net görülmüyor. Videonun kalitesi düşük. Fakat az-çok fikir sahibi olacaksınızdır.

Bir jokeyin kazandığı yarışla, zaten işini iyi yaptığını ve başarı elde ettiğini düşünürüz. Bir mesaj verme gayesi taşıyan ya da sevinicini dışarı vuran bu aşırı hareketlerin yarış içerisinde yaşanmaması gerekir. Dikkatli olunması lazım. Yaşanılan sevinç kadar bu sevincin ölçüsü de önemlidir.

19 Kasım 2011

Atçılık Çalıştayından Beklentilerimiz


Enternasyonel Yarışlar'da aldığımız ağır mağlubiyetlerin ardından radikal değişiklik taleplerimizi dile getirmiştik. Bu konu üzerine çeşitli başlıklarda yazılar yazdık;

Yarışsever Manifestosu'nu yazıp temel taleplerimizi seslendirdik.

Handikap Puanı Sistemimiz Gitgide Eriyor dedik ve kokmaya başlayan handikap puanı sistemimizdeki yanlışlıkları, acilen düzeltilmesi gereken noktaları beyan ettik.

Foaller %75'e Koşsun'un Açmazları tartışmasını ilk biz başlattık. Yıllardır uygulanan kuralın, yurt dışında doğmuş tayların ülkemizde ikramiyenin %75'ine koşuyor olmasının atçılığımıza zincir vurduğu söyledik. Yarışsever Manifestosu'nda belirttik, Turk Horse Club'un forum sayfasında tartışmayı ateşledik, Son Düzlük başta olmaz üzere programlara mailler atarak konunun tartışılmasını istedik ve pek çok tepki almamıza rağmen konunun gündeme gelmesini sağladık. En sonunda konu tüm ülkede tartışılr hale geldi. Atçılıkta Yeni Tartışma: Foaller ve Rantçılık başlıklı yazımızda güncel hale gelen tartışmada tezlerimizi tekrarladık ve görüşlerimizin arkasında durduk. En nihayetinde dişi foallerin ikramiyenin tamamına koşması kararlaştırıldı. (Bu konuya bir başka yazımızda ayrıntılı bir şekilde değineceğiz.)

Son olarak 16 Ekim tarihinde At Yarışlarında Çalıştay Zamanı deyip Bu hafta sonu yapılacak Çalıştay'ı haber verdik.
TJK, internet sitesinden Çalıştay'ın gündem maddelerini açıklamış. Pek çok konunun eksik kaldığını gördük. Bunlara kısaca değinip, Çalıştay'da konuşulması gereken başlıkları vurgulayalım.
En önemli başlık bizce Müşterek Bahis Harici koşma uygulamasının geri getirilmesidir. Yarışsever mevcut durumda sürekli mağdur olmaktadır. Startta kalanlar, geç çıkanlar, hiç çıkmayanlar... Çift taraflı bir mağduriyet hem de... Starttan çıkıp, çıkmayacağı belli olmayan atları yazıp, starttan çıkmayınca ya da tam tersi yazmayıp, at starttan çıkarsa mağduriyet yaşanıyor. Bir başka deyişle bu tür atlarda mağduriyet yaşanmaması söz konusu değil. Çözüm mü? İşte cevap: Problemleri olan atlar, problemlerinin giderildiği koşu esnasında görülene kadar MBH koşturulmalıdır. Eğer ki at tekrar problemlerini tekrarlıyorsa 3 ila 6 ay arasında MBH koşturulmalıdır. Bu süreçte antrenöre ceza verilip-verilmemesi tartışılabilir. Ancak diğer atlarla haksız bir rekabete girilmesini önlemek adına MBH koşan atlar, ilan edilen ikramiyenin %50-%60'ına koşmalıdır. Bu şekilde atların ilgilileri sorunu çözmeye uğraşırlar. Hiç bir kayıpları olmadan papatya falı açar gibi atı koşturmaya devam etmezler, MBH'ın getirdiği rehavete kapılmazlar.
Bir diğer önemli konu handikap puanı sistemimizin bozukluğudur. Sistem radikal bir şekilde değiştirilmelidir. İlk mental hata zaten handikaperlerin vermiş olduğu puanlara itiraz edilemiyor
olması. Tüzük'te buna dair madde var ve itiraz yolları kapalı. Kapalı kapılar arkasında verilen şişme handikap puanları, özellikle Gazi Koşusu öncesinde, hep tartışılır. Ancak bu durum yıl içinde devamlı sürmektedir. Bir başka nokta da yıl içinde handikap puanlarının, başarısız (!) yarışlar sonrasında düşürülüyor olmasıdır. Handikap puanı silme yöntemi sayesinde, maalesef, daha çok arap atlarında, yarış kazanma gayesiyle koşma miti parçalanıyor. Atların başarı durumlar yıl sonunda değerlendirilip, yeni yarış yılına hak ettiği puanla girmesi sağlanmalıdır.
Buna bağlı olarak handikap yarışlarda apranti indirimi ile 5 kilo düşürülmesi uygulaması değiştirilmelidir. Handikap yarışlarındaki apranti indirimleri ile yarışların dengesinin bozulduğu aşikar. Benim düşünceme göre handikap yarışlarda apranti indirimi maksimum 3 kilo olmalıdır. Ya da handikap yarışlarda apranti indirimi uygulanmamalı, aprantilerin bu durumdan mağdur olmaması için de onlara şans yaratacak başka yollar tüzükle sabitlenmelidir. Bizim talebimiz: Grup yarış kazanmamış olan ve, 100 gün ve daha üzeri gündür start almayan safkanlara apranti bindirilmesi şartı getirilerek aprantilere daha fazla şans yaratılmalıdır.
Bir diğer önemli konu ise protestoların incelenmesinde farklı hipodromlarda, farklı kararların alınıyor olmasıdır. En 'mantık dışı' kural yarış neticesi değiştirilmesinde atın x atı geçip geçemeyeceği üzerine 'güç' odaklı tartışmaların yapılmasıdır. Bu mantık ile son derece sübjektif olan 'güç' üzerinden kararların meşruluğu sorgulanıyor. Mevcut inceleme tarzında adeta, gücü o gün için diğerlerinden yüksek olan ata, rakiplerine her türlü faulü yapma hakkı veriyor. Kural kimin kime gücünün yeteceği değil, yarış nizamları çerçevesinde yarışın bitirilmesini emreder. O gün için iyi olan ata, performansı düşük olana faul yapma hakkı verilmemelidir. Kanaatimiz protesto inceleme işlemler, teknolojinin nimetlerinden de yararlanarak, tek merkezde toplanmalıdır. Her konu ile ilgilecek tek bir kurulda bahsetmiyoruz. Ancak protestolar tek bir merkez tarafından incelenmedikçe kararların standardı hiç bir zaman sağlanamayacak.
Bu temel başlıklar hakkında Çalıştay'da neler konuşalacak, göreceğiz.

18 Kasım 2011

5 Kilo Apranti İndirimi ve Handikap Yarışlar

Aprantilerin, deklare oldukları atta, 5 kilo aşağı yarışa katıldıkları malumunuz. Bu uygulamanın amacı aprantilerin, 100 yarış kazanma barajı altında kalan jokey adaylarının tercih edilebilirliğini arttırmak. Bir başka deyişle onların daha çok şans bulması, başlıca gaye.
Gerçekten de 5 kiloluk apranti indirimi başarıyla uygulandı. 5 kilo gibi muazzam bir fark yaratma şansı at sahipleri/antrenörleri tarafından da benimsendi. Dile kolay, 5 kilo. 63 kilo ile koşacak bir atın, apranti bindirilerek 58 kilo ile yarışa katılması sağlanabiliyor. Düşük kilolarda da bu büyük avantaj sağlama süreci devam ediyor. 50 kilo ile yarışa iştirak eden bir atın, apranti indirimi ile 45 kiloyla koşma şansı oluyor. 45 kiloya tam binen aprantilerin olması, bu aprantilerin çok fazla şans bulmasını sağlııyor. Apranti indiriminin ne kadar etkili olduğunu, aktif jokeylerin, şanslarının azaldığını kendilerinin beyan etmesinden daha iyi anlayabiliriz.
Bizi apranti indirimi üzerine kafa yormaya sevk eden nokta ise handikap yarışları. Hiç kimse apranti indirimi azalsın ya da kalksın demeyecektir. Bununla beraber bu uygulamanın handikap yarışlarda, atların koştukları yarışlarda elde ettikleri dereceler neticesinde oluşan handikap puanları çerçevesinde koşuya katılacak atların kilolarının ayarlanması ve yarışı daha 'adil' başlatma gayesi güden yarışlarda 5 kiloluk apranti indirimi sorun yaratmaktadır.
Handikap yarışlarında atların gücünü eşitlemeye çalışan, atların yarışa katılacağı jokeylerin kilosunu handikap puanıyla orantılı bir şekilde arttıran sistemde 5 kilolul apranti indirimi adaletsizlik kaynağı oluyor. Daha da ileri giderek bu uygulamanın handikap yarışların ruhuna aykırı olduğu iddia edebiliriz.
63 kilo ile yarışa katılması uygun görülen bir atın apranti indiriminden sonra 58 kilo ile yarışa katılması arasında çok ciddi fark var. Hele ki bu yarış handikap yarışsa, atın şansı oldukça yükselmektedir. Bir başka deyişle yarışın 'adil'liği çatlamaktadır.
Benim düşüncem, apranti indiriminin handikap yarışlarda farklı şekilde uygulanmasıdır. 5 kiloluk indirim çok fazla gelmekte ve yarış dengelerini değiştirmektedir. Handikap yarışın ruhuna aykırılık oluşturmaktadır. 2 ya da maksimum 3 kiloluk bir indirim olmalıdır, handikap yarışlarda. Bu şekilde yine aprantilerin handikap yarışlarda şans bulması sağlanabailir. Hem de handikap puanlarıyla orantılı bir şekilde, kilo verilerek dengelenen yarış eskisi gibi olmasa da daha adil hale getirilebilir.

30 Ekim 2011

8 Günde Zirveye! | Sakarya Galibi Kopenhag




2011 Sakarya Koşusu'nun bizleri hayal kırıklığına uğrattığını dünkü yazımızda belirtmiştik;
Geriye Gitmeye Devam

Yarış bugün koşuldu. İstanbul 'akşam üstü' yarışlarında sürprizlerin bolca yaşandığı günde Sakarya Koşusu ganyan yönünden programın üst noktaya ulaşmasını sağladı. 19.40 liralık ganyanı ile net sonuncu şanslı isim olan Kopenhag Sakarya Koşusu galibi oldu.

Kopenhag'ın ileride nasıl yarışlar koşacağı şu aşamada bizim derdimiz değil. Son yıllarda hep üst düzey mücadelelerin yaşandığı ve başarılı atların kazandığı, 2 yaşlı İngilizler için önemli derbilerden biri olan Sakarya Koşusu'nu yarışın en düşük handikap puanlı atı (50) kazandı.

Daha da ilginç tarafı bu yarışına kadar 7 kez start alan, koştuğu 2 kısa vade yarışta 6. ve 7. olan safkan bundan 8 gün önce maiden'a veda etti.

8 gün önce Ankara'da hayatının ilk birinciliğini kazanan Kopenhag, 8 gün sonra İstanbul'da 2 yaşlıların önemli sınavında birinciliğe uzandı. Bir başka deyişle, 1 hafta içinde zirve yaptı ve 120.000 lira ikramiyenin sahibi oldu.

Buyrun buradan yakın.

29 Ekim 2011

2011 Sakarya Koşusu | Geriye Gitmeye Devam !

Son aylarda, nedense, bir kamuoyu oluşturuldu. Derler ki, Sakarya Koşusu 2 yaşlılar için çok uzun, 3'lülüğe sağlıklı dönemiyorlar. 1800 metrelik bu önemli koşunun, atların sağlığı üzerinden konuşuluyor olması, kanımca, pek çok at sahibinin gözünü korkuttu ve son yıların en zayıf Sakarya Koşusu kaydı meydana geldi.

Buradaki amacımız Sakarya Koşusu'nun tayların yarış hayatına ne şekilde etki ettiğini tartışmak değil, yarışa katılımın düşük olmasını değerlendirmektir.

Koşuya 9 at katılıyor. Bu 9 atın çarpıcı rakamlarına bakalım.

Handikap puanı en yüksek olan tay 82 puanla Rain Shower. 9 atın handikap puanları ortalaması ise 60.4 şeklinde. Neredeyse handikap 16 yarış kıvamında.

2010 yılı Sakarya Koşusu'na toplam 12 safkan katıldı. Yarışa 90 puan üzeri 5 at katılırken, en yüksek handikap puanı Şeker Remziye'de idi: 111. Bu koşudaki safkanların handikap puanı ortalaması 72 idi.

2009 yılı Sakarya Koşusu'na 14 at katılmıştı. Hakkar'ın kazandığı koşuya en yüksek handikap puanı ile katılan safkan da 110 puanla Hakkar'dı. Bu 14 ayın handikap puanları ortalaması 74'tü.

2008 yılında Sakaraya Koşusu'na namağlup giren Bekmezbey 6. yarışında 6. birinciliğini alarak geçilmezliğini korumuştu. 125 handikap puanı olan safkanla beraber toplamda 12 safka start aldı. 110 puanın üstünde 3 atın olduğu yarışta toplamda handikap puanı ortalaması 78.5 şeklinde olmuştu.

2007 yılına bakalım. 12 safkan start alıyor. Yarışı Nihalim kazanıyor. Yarışa en yüksek puanla giren safkan 120 handikap puanına sahip Pan River. 6 at, yani koşuya katılan atlardan yarısı 100 puan barajının üstündeler. 12 atın handikap puanı ortalaması ise tam 92.5.

2006 yılına geldi sıra. Son olarak buraya da bakalım. 14 tay start alıyor. 9 atın handikap puanı 100 barajının üstünde. Ortalamasını da alalım hemen: 97.

Görüldüğü üzere Sakarya Koşusu'nun kalitesinde son 5 yıl içinde süreklilik arzeden bir düşüş var.

2011'e geri dönelim, bir başka deyişle yarınki yarışa.

Sakarya Koşusu'nun bir Grup 2 yarış olduğunu akılda tutalım. Bu kadar önemli bir yarışa katılan 9 safkan içerisinde henüz kısa vade koşu birinciliği olan at yok! Evet yanlış duymadınız Açık yarış değil, Grup yarış değil, Kısa Vade kazanan bile yok.

2011 Sakarya Koşusu'nun 50-60 handikap puanlı safkanlara kalması çok şaşırtıcı. Bu gibi puanlarda atı olan pek çok at sahibi herhalde, pişmandır, taylarını koşuya kaydettirmedikleri için.

Normal İstanbul sezonunun kapanışını, son çim yarışını bu enteresan ve üzücü koşu ile yapacağız.

İyi seyirler demeyi çok isterdim ancak bizi yarın için heyecanlandıracak bir safkan dahi yok.

28 Ekim 2011

Cumhurbaşkanlığı ve Aydemirhan

Bizlerin at yarışlarındaki temel sıkıntılarından biri, özellikle arap atların, sürekli yarış koşuyor, 4-5 gün ara ile ardıardına yarışlara katılıyor olmasıdır. Yarınki Ankara yarış programına bakarken son derece şaşırtıcı bir atla karşılaştım. Aslında 2 at. Ancak biri beni şaşırttı: Aydemirhan.
Aydemirhan ve Aeneas 400.000 lira birincilik ikramiyesi olan G1 Cumhurbaşkanlığı Koşusu'na salı günü Ankara'da 2400 metre kum pistte çıkmış oldukları açık yarış sonrasında katılıyorlar, bir başke deyişle 4 gün sonra.
Aeneas beni şaşırtmadı dedim. Çünkü Aeneas'ı o kadar kötü koşuyor ki ilgilileri artık beni alıştırdılar. Çok beğendiğim bir safka olan ve inanılmaz yüksek bir yarış karakteri olan Aeneas'ın bu durumu zaten beni üzüyor. Tıpkı Kaya Ailesi'nin atları, nefes almasına izin vermeden, sık koşması bizleri şaşırtmadığı gibi Aeneas'ın da plansız koşması beni şaşırtmıyor.
Ancak Aydemirhan hayatının hiç bir döneminde bu kadar kısa aralıkla koşmamıştır. Daha da önemlisi A2 bir koşudan çıkıp, Cumhurbaşkanlığı gibi önemi ve zorluk derecesi son derece yüksek olan bir koşuya 4 gün ara ile girmek, son kertede, yanlıştır.
Her zaman altını çizerim, 'büyük at' sahibi olmakla, büyük 'at sahibi' olmak farklıdır. Daha sonra at sakatlanınca üzülmek yersizdir. Bu şekilde koşturulan atların sorumluluğunun da ilgililerinin üzerinde olduğu unutulmamalıdır.

22 Ekim 2011

Müşterek Bahis Harici Uygulaması Acilen Geri Getirilmeli !




Müşterek bahis harici koşma uygulaması (MBH) ülkemizdeki yarışlarda yıllarca uygulandı. Daha sonra bu uygulamanın hukuki bir bağlayıcılığı olmadığı, başka bir deyişle kanuni bir dayanağı olmadığı, tüzükte yer almadığı ortaya çıkmıştı. Yıllarca uygulanagelen, bir teamül kuralı olmuş anlayacağınız. Ancak MBH'ın kalkmasından bugüne kadar bir çok kez yarışsever mağdur oldu. Bugün akşam İzmir koşularında yaşananlardan sonra gündeme tekrar getirmemiz şart.

Öncelikle Raspberry'i değerlendirelim. At kaç yarıştır starttan çıkıyor sonra aniden duruyor. Sonra koşar mı koşmaz mı fal bakmak gerek sanırım. Son 3 yarışta bir kez 3 bir kez 5 lira ganyanla koştu. Yarışsever mağdur.

Ezra bir diğer atımız. İstanbul'da son yarışlarında düzlüğe çıkıyor sonra yarışta yok. Atın kantarmayı kitlediği, bu nedenle jokeyini hareketsiz kalmaya mecbur ettiği söyleniyor. Bugün İzmir'de koştu. Virajı rahat döndü, sonra yine jokey atı itemedi, 2 kamçı vurdu, sonra at yok. Son 6 yarışında 2 kez 1 lira küsür ganyan ile koştu. Mağdur yine yarışsever.

Suzira. Bir yarışına 50 metre, bir yarışına 40 metre geç başlıyor. Bazen hiç başlamıyor. Bugün son koşuda yine starttan çıkmadı. Yarışsever ne yapmalı? Yazıp, at starttan çıksın diye çiftetelli mi oynasın, yoksa yazmayıp bugün de startta kalsın diye mi beklesin!

Çözüm çok ama çok açık. MBH uygulaması geri getirilmelidir. Yarışseverin mağduriyeti önlenmeli ! Problemleri olan atlar, problemlerinin giderildiği koşu esnasında görülene kadar MBH koşturulmalıdır. Eğer ki at tekrar problemlerini tekrarlıyorsa 3 ila 6 ay arasında MBH koşturulmalıdır. Bu süreçte antrenöre ceza verilip-verilmemesi tartışılabilir. Ancak diğer atlarla haksız bir rekabete girilmesini önlemek adına MBH koşan atlar, ilan edilen ikramiyenin %50-%60'ına koşmalıdır. Bu şekilde atların ilgilileri sorunu çözmeye uğraşırlar. Hiç bir kayıpları olmadan papatya falı açar gibi atı koşturmaya devam etmezler, MBH'ın getirdiği rehavete kapılmazlar.

En nihayetinde söyleyeceğimiz tektir: MBH geri getirilmeli, yarışseverin mağduriyeti önlenmelidir !

21 Ekim 2011

Yarış Koşulmadan Kazanılır mı? 'Evet!'




Bundan yaklaşık 11 ay önce bir yazı karalamıştık:

Biz çıkalım mı?


8 atlık bir maiden koşuda Kayalar 6 at koşuyorlardı. Biz de sormuştuk: Bir ihtimal daha mı var dersin, 8'de 8? Kayalar cevabı verdiler. 8'de 8 değil 10'da 10 yaparız dediler. Tüm ikramiyeyi de koşmadan aldılar. Yarış koşmadan kazanılır mı? Cevabı artık, 'evet kazanabilir.'

Atçılığımız için üzücü bir durum. Tabi yarışsever açısından. Yoksa herkes halinden memnun.

Sarraf, Cabire, Elmasbike ve Kan Hatları


At yarışlarında atların orjinlerine bakılırken atın kan hattına sahip anne ve babaların eşleştirilmesinden kaçınılır. Bunun en büyük sebebi doğacak olan atın fiziksel olarak sağlıksız olma riskidir. Inbreeding kavramı bu anlamda kullanılır.
Geçtiğimiz günlerde ülkemizde koşan Kaizbert yavruları ile ilgili yazı yazmayı düşünüyordum. Bu atlar, Kaizbert yavruları koşmaları tamamen yasaklanmayan ancak bazı filtrelere uğrayan atlar. Kanları üzerine pek çok söylem var. Bu konu başka bir yazının teması olmakla birlikte yarım kan olduğu düşünülen atların bir dönem altılı dışı ayaklara atılması, bazı atların Batı hipodromlarından sürgüne gönderilmesinden farksızdır.
İncelemelere başladığımda konu giderek dağıldı. Bir anda kendimi ülkemizde Arap atı yetiştiriciliğinde kullanılan ithal kısraklara bakarken buldum. Çok şaşırtıcı bir noktayla karşılaştım.
Sarraf, Cabire ve Elmasbike. Anneleri Malibu Girl. Erdoğan Şenocaklı'ya ait bu 3 atın toplam kazancı 2 milyon liraya dayanmış durumda. Zira yarışları yakından takip edenler bu atların fiziksel özelliklerinin akranlarına kıyasla biraz daha iri olduğunu fark etmişleridir. Özellikle Sarraf son derece büyüktür ve bir atla yarış içinde yanyana geldiğinde iç kulvarında kalan at ekrandan görülmez.
Konuyu uzatmadan sonuca gelelim. Malibu Girl'ün hem annesinin(widania), hem de babasının(monarch ah) babası bir: Viking. Başka bir deyişle Malibu Girl iki kardeşin çocuğu. Fazla fazla akraba. Bu kadar inbreeding olan fakat sakat olmayan (damızlık belgesi verildiğine göre fiziksel olarak sorunlu değildir diye düşünüyoruz) bir Malibu Girl'ün ve dolayısıyla yavrularının kanları hakkında kafalarda çok çok büyük bir soru işareti oluşuyor.

16 Ekim 2011

At Yarışlarında Çalıştay Zamanı

Yüksek Komiserler Kurulu'nun (YKK) 22 Eylül tarihinde gerçekleştirdiği toplantıda önemli konular tartışıldı. Bunu 13 Ekim tarihinde yayınlanan karar dosyalarını okuyunca anlıyoruz. Bahsi geçen kararların tümüne linkten ulaşabilirsiniz. Bizi en çok ilgilendiren 'Karar 2'dir. Bu noktada bir iyi bir kötü haberimiz var.

Takip edenler bilir, Enternasyonel Yarışlar'da son yıllarda büyük hüsran yaşıyoruz. Bozguna uğrayan atlarımız tabelaya dahi giremiyorlar. Yurt dışından gelen ve hadikap puanları, bizim 'şişme handikap puanlı' atlarımızdan düşük olan safkanlar güle oynaya tabelayı doldurup gidiyorlar. Biz de yarıştan sonra Veliefendi tribünlerinin önünde geçip, kendi ahırlarına doğru giderlerken arkalarından el sallıyoruz.

Bilhassa bu sene 'artık yeter' dedik, isyan bayrağımızı açtık. Sistemin kendisine dair pek çok eleştiri getirdik. Bu eleştirileri, önerilerimizle destekledik. Mevcut sistemle bu hüsranların devam edeceğini, atçıların pek çoğunun Enternasyonel mağlubiyetlerine yarışsever kadar üzülmediğini, geriye kalan 363 günde kazanacak çok yarışları olduğunu düşündüklerini dile getirdik.

Benim iyi olarak nitelendirdiğim habere geçelim.

Karar 2 ne diyor?

... özellikle son yıllarda Uluslararası koşulardaki alınan başarısız sonuçların detaylıca değerlendirilmesi, bu konuda alınması gereken tedbir ve önerilerin görüşüleceği atçılık camiasının tüm paydaşlarının katılacağı detaylı bir çalıştay yapılmasına karar verilmiştir.

Son derece önemli. Atçılığımızın yerinde saydığını, hatta geriye gittiğini görebildiğimiz tek test alanı olan Enternasyonel yarışların ardından, artık uyunmadığını ve işlerin aynı yol üzerinde yürümesinin bizi bir yere götürmeyeceğinin farkında olunduğunu görüyoruz. Toplantıda hangi konular görüşelecek, hangi konular ağırlık kazanacak merak ediyorum. Örneğin foallerin %100'e koşması ile ilgili tartışma zirve yaratmışken, Çalıştay'da ne kadar yer alacak?
Kötü daha doğrusu üzücü haber ise, kararın devamında sözü geçen atçılık camiasının 'tüm paydaşları' kısmında yatıyor. Karar 2'nin 2. sayfasında Çalıştay'a katılımı beklenen taraflar şu şekilde belirtilmiş;

Öhöö, öhöö! Biri yarışseverleri unutuyor galiba! Atçılık camiasının en önemli paydaşlarından biri olan ve sektörler arasında karşılıklı bağlılık bulunan yarışsevelerin, at yarışlarına dair alınacak kararlarda fikir dahi belirtemiyor olması oldukça garip.

Yarışsever Manifestosu:
Madde 19 - TJK bünyesinde yarışsever birimi kurulmalıdır !
Gelgelelim Çalıştay'dan hangi kararların çıkacağını merakla bekliyoruz. Çalıştay'ın kararlarınınşeffaf bir şekilde kamuoyuna aktarılmasını talep ediyoruz.
Unutmadan ilave edelim, Çalıştay'ın tarihi 19-20 Kasım 2011.

14 Ekim 2011

Atçılıkta Yeni Tartışma: Foaller ve Rantçılık


Aslında yeni bir tartışma değil, yurt dışında doğup ülkemizde koşmaya başlayan atların ilan edilen ikramiyenin hangi yüzdesine koşacağı.

Hatırlayacaksınız Enternasyonel yarışların hemen ardından bu konuyu dile getirmiştik.
Enternasyoneller'de Ağır Yaralandık, Ama Şimdi İyiyiz !

Daha sonra Yarışsever Manifestosu'nda tekrar altını çizmiştik.
Yarışsever Manifestosu

Murat Akyer'in Yarış Dünyası'nda çıkan yazısına cevap niteliğindeki yazımızı da 8 Ekim tarihinde sizlerle paylaşmıştık.
Foaller %75'e Koşsun'un Açmazları

Yine Murat Akyer'in bu hafta Yarış Dünyası'nda çıkan foallerin %100'e koşması talebini dile getirenleri rantçı olarak nitelendirmesi, buna karşılık da Atahan Zilcioğlu'nun 12 Ekim'de Vatan Uzak Ara ekinde kaleme aldığı Kim Rantçı? yazısıyla konu bir anda atçılık gündeminin ortasına yerleşti. Şimdi bu iki yazıyı değerlendirip kendi fikirlerimizi sunalım.

Öncelikle şunu belirtmek isterim ki Türk atçılığının akıbetini son derece etkileyecek bir konu hakkındaki tartışmada 2 taraftan birini "rantçı" olarak sıfatlandırmak kabul edilemezdir. Statükonun devamı, sektördeki paylarından mutlu olanlar sistemin devamını isteyebilirler. Bunun tam aksini savunanları rantçı ilan etmek ne kadar etik? Atçılık camiasında bölünme dahi aratabilecek bu söz kullanılmamalıdır. Sıkışılan durumda çamur at izi kalsın matığı ile farklı fikir savunanlara 'çamur' atmak ne kadar doğru? Çok uzağa gitmemek lazım. Şahsen ben. Ne atım var ne yetiştiriclik yaparım. Benim Türk atçılığının ilerlemesi dışında başka nasıl bir isteğim olabilir? Ben bunları yazarak hangi rantın peşinden koşuyorum?

Bu tartışmalar, yıllarca kapalı kapılar arkasında at yarışlarını yarışseverlerden saklayanlar için de kırılma oluyor. Bu sayede yarışseverler hem bilgilenmeye devam ediyor, hem de tartışmalara dahil olabiliyor.

Yarış Dünyası'nda çıkan bu haftaki yazı uzun olmasına rağmen bir kaç temel nokta etrafında dönüp durmakta. Birincisi foallerin %100'e koşması durumunda at sayısının çoğalacağı, ikramiye oranlarının değişeceği, ikincisi de yetiştiriciliğimizin öleceği.

Şu ayrımı da yapabilmek lazım: Biz yurt dışından gelen atların %100'e koşmasını talep ediyoruz. Dışarıdan serbestçe at getirilsin, tüm engeller kalksın demiyoruz. Savunduğum konu 2 yaşını girmemiş, başka bir deyişle 2 yaşının altında iken ülkemize gelen atların ikramiyenin %100'üne koşmasıdır.

At sayısının fazlalaşacağı üzerine bir söylem geliştirmek ise tamamen geçersizdir. Sayılarla yazıyı karmaşık hale getirip sizi boğmayacağım. Dünyadaki örnekleri incelediğinizde, yılda sahaya gelen atların ve koşan atların sayısının, özellikle büyük atçılık ülkelerinde, bizdekinden çok çok daha fazla olduğunu söylemeliyim. Niceliksel artışın olmadığı yerde niteliksel kalite sağlanamaz. Şu şekilde, doğan 10 attan safkan çıkmasını beklemekle 1000 tane at içinden şampiyon atlar çıkmasını beklemek aynı şey değildir.

Ülkemizdeki atların mevcut sayısını korumak ve atçılığımızın yerinde saymasını izlemek bir seçenektir. Diğer seçenek ise daha çok atın yetişebileceği sistemi oluşturup, hara ve çiftlik ölçeklerini genişleterek, yenilerini kurarak yeni atlar için yer hazırlamaktır. Foaller geldiğinde at sayımız artacak diye endişelenmektense, bunun altyapısını hazırlamak neden düşünülmüyor?

Yetiştiriciliğimizin öleceği konusu ise bambaşka bir çıkmazdır. Sonsuza kadar foallerin ithal edileceği düşünülüyor olsa gerek. Böyle bir duruma bütçe dayanmaz. Bir müddet foallerin ülkemize ağırlıklı geleceği gerçektir. Peki bu atlar daha sonra yetiştiricilikte kullanılmayacak mı? Foal atın yarış hayatının bitmesinden sonra bu atlar buharlaşıyor mu? Tam olarak neden endişe edildiği açık değildir.
Şimdiye kadar hiç para mı kazanmadılar? Onlar neden kendilerini yenilemek istemiyor? Yetiştirdikleri atların kalitesinin artmasıyla yurt dışından da taliplerin gelebileceğini neden düşünmüyorlar? Biz gidip İrlanda'dan İngiltere'den at almıyor muyuz? Neden onlar da gelip Türkiye'den at almasın? Bir önceki yazımızdan alıntılayalım: "Foalleri sadece ülkemizde koşacak olan atlar olarak düşünmeyelim. Devamında baba ve anne olarak Türk atçılığına katkı sağlamaya devam edecekler. Yanında 'usa' yazabilir ama yavrusunda o ibare yazmayacak. Eğer ki Türk yetiştirmelerine gerçekten önem veriliyorsa 2. jenerasyonda zaten bu foaller üzerinden Türk atları yetiştiriyor olacaklar. Zaten kısa vadeli düşünüldüğü için sorun oluyor. Yetiştiriciler de uzun vadede daha iyi atlar yetiştirip, daha iyi paralar kazanabilecekler, temel kıstasları para ise."

Atahan Zilcioğlu'nun değindiği gibi Bosporus ithal edildi, ülkemizde başarılı yarışlar koştu. Peki şimdi aygır olarak yetiştiriciliğe hizmet vermiyor mu? Bosporus taylarının çok başarılı olduğunu söyleyip, kaba kumda hep Bosporus yavrularına öncelik vermiyor muyuz? Türk atçılığı bu durumdan kazançlı mı çıktı zararda mı çıktı? Bir de düşünün Bosporus gibi yüzlerce aygır, Ribella'mız gibi yüzlerce kısrak olduğunu... Türk atçılığı ve yetiştiricilik geri mi gidecek? Şimdi soruyorum Türkiye'de hangi yetiştirici elinde Ribella gibi bir kısrak olsun istemez? Eğer ülkemizdeki yetiştiricilerin elinde Ribella gibi şampiyon bir kısrağın tayı olsa o ata ne kadar değer biçerler, ne kadar yüksek paralar isterler?

Olaylara bakış açımızı değiştirelim. Bu konu daha da tartışılacaktır. Yeniden biz de yazacağız.

11 Ekim 2011

Mehmet Kaya ve Çivili Kamçı

Şimdi bir kaç yeni şey gözüme çarptı.
- Çivili kamçı ile yarışa başlamıştır.
- Yarış içinde kamçıyı ata vurmamıştır.
- Ata karşı bu kamçıyı kullanmamış olsa da olay oldukça vahimdir.
- O kamçının bir jokeyin elinde olması dahi korkunçtur.
- Haber ulusal medyada da yer bulmuş, maalesef at yarışlarının imajı kötüymüş gibi yayınlanmıştır.
- Kimsenin 'at yarışlarının çivisi çıktı' şeklinde haberler yaptırarak sektörümüzü karalama hakkı yoktur.
- Şu anda Mehmet Kaya 1 ay ceza almış durumda.

Çivili Kamçı Kullanan: Mehmet Kaya


Bugün Vatan Uzak Ara'da çok çarpıcı bir o kadar şaşırtıcı ve acı veren bir haber vardı. Mehmet Kaya'nın 6 Ağustos günü 6. koşuda 5 numaralı Sevindik ile padokta çekilmiş bir fotoğrafı var. Fotoğrafı önemli kılan da Mehmet Kaya'nın kullandığı kamçı. Ben gazeteden fotoğrafı çekip buraya koydum. Gazete daha net tabi. Ancak söylenecek bir söz bırakmıyor. Ne at yarışlarıyla, ne insan davranışıyla ne de canlı sevgisiyle uyuşabilecek bir durum bu. Mahmuzların kullanıldığı günlere mi özenildi acaba? Teşvik aracı ola kamçıyı "şiddet" makinasına dönüştürmek nasıl açıklanabilir? Atını döven Ayhan Kurşun, çivili kamçı kullanan Mehmet Kaya... Bunlar gördüklerimiz. İnsanın aklına bir soru daha geliyor. Görmediğimiz, atladığımız başka şeyler de oluyor mu?

9 Ekim 2011

2011 Çaldıran Koşusu: Şampiyonlar Buradan Çıkar!

2 yaşlı İngilizlerin en önemli yarışı, 74. Çaldıran Koşusu bugün koşulacak. Jenerasyonun en formda atlarının karşı karşıya getiren bu önemli mücadelede gözler hemen Pyromos'u arıyor. Fakat ilgililerinin bu koşuyu pas geçme ihtimalinden, safkanı 3 yaşına daha zinde sokmak istediklerini biliyoruz. Gerçekten de durum böyle ise ve Pyramos sorunu olmamasına rağmen Çaldıran'a deklare edilmiyorsa, ilgililerini tebrik etmek lazım. En çok şikayet ettiğimiz konu atların her yarışta, plansız bir şekilde koşturulması iken, atlarına verdikleri bu önem 250.000 lira birincilik ikramiyesi olan Çaldıran Koşusu'na Pyramos'un ilerleyen yaşlarını riske etmemeleri takdire şayan.

Gelelim diğer atlara...

75.000 dolara alınan ve ilk çim yarışını tutarak kazanan Agresivo, TYAYSD Yearling Satışları'nın kuşkusuz en parlak ismi Domino Effect, Pyramos'la beraber 2 yaşlıların en iyi 2 atından biri olarak nitelendirdiğimiz Kalimdor, dil bağı takıldıktan sonra gücünü göstermeye başlayan ve Kalimdor'un önünde 2.liği olan King, Pan River'ın tam kardeşi olan ve abisinin yolunda emin adımlarla yürüyen King River, ilgililerinin en az Pyramos kadar önem verdiği ve başarılı işler yapacağını düşündüğüm Rodoplu ve tabeladan dahi zor düşen diğer tüm safkanlar...

Muhteşem bir yarış bizi bekliyor. Pistin ağır olma ihtimali var. Yarış hızlı gider mi, yarış kalabalık olduğundan Kalimdor çok mu arkada beklemek zorunda kalır, sonlar yetiştirebilir mi, Agresivo rakiplerini geçebilir mi, pistin ağırlaşması sürpriz sonuç çıkarır mı? Tüm bu soruların cevabını 15.40'ta almış olacağız.

Başlığımızda söylediğimiz gibi, şampiyonlar bu yarıştan çıkar. Karayel, Devir, Abbas, Barbar, Bold Pilot, Islambol, Elixir, Champs to Champs, Sabırlı, Pan River, Bekmezbey ve diğerleri... 2011 Çaldıran Koşusu'nun da yeni şampiyonlar çıkarması en büyük temennimiz.

Hepsinin ayakları düz bassın.

İyi seyirler.

Yarışın değerlendirmesi ile tekrar karşınızda olacağız.

8 Ekim 2011

Foaller %75'e Koşsun'un Açmazları


Türk atçılığının kanayan yarası nedir? Safkan İngilizlerimizin son yıllarda Enternasyonellerde uğradıkları hüsrana ne yol açmaktadır? Atlarımız neden başarısız oluyor? Bu sorular bir haberle tekrar canlandı. 2012 yılı için foallerin (yurt dışında doğup ülkemize gelen) safkanların, koşu ikramiyelerinin %75'ine koşmasına devam edilmesi kararı alınmış. Bu bilgiyi lideform.com.tr'de Murat Akyer'in 4 Ekim 2011 tarihli yazısından öğreniyoruz. Murat Akyer de bu uygulamanın doğruluğuna işaret eden bir yazı yazmış. Biz de %75'in çıkmazlarına değinip, şimdi foallerin ikramiyenin %100'üne koşmaları gerektiğini savunacağız.

Olayın iki boyutu var. Birincisi TJK, yani yetiştiricilikte kendi aygırlarının kullanılmasın arzu eden yarı-tekel olarak nitelendirebileceğimiz bir oluşum. İkinci boyutu ise özel haralar ve yetiştiriciler.

Murat Akyer'in yazısında değinmiş olduğu temel nokta foallerin ikramiyenin tamamına koşması durumunda Türk atçılığının 2023 hedefini sarsacağıdır. Burada çeşitli sorular sorulmalıdır. Hedef neden 2023? Neden 11 yıllık bir süreçte beklemeliyiz? 2023 Türk atları(?) Avrupa'da ve dünyada ilk sıralara çıkmazsa foallerin %100'e koşması desteklenecek mi?

Bir diğer muğlak nokta %75 uygulaması kalkınca TJK'nın aygırlarına kimsenin rağbet etmeyeceğidir, bu şekilde savunuluyor. Ancak sistemin kendisinin yanlış olması ihtimali üzerinde durulmuyor. TJK'nın yetiştiricilikte, yerli yetiştiricileri kendisine mahkum etmesi ne denli etiktir? TJK'nın asıl amacı foalleri %75'e koşturup kendi aygırlarına para kazandırmak mıdır, yoksa Türk atçılığını iler taşımak mıdır?


Ülkemizdeki yetiştiricileri korumak adına,atçılığımızın yerinde saymasına göz yummak ne kadar doğru, bilemiyorum. Sistemin başarısız olduğu aşikar. Eğer ki amacımız yurt dışındaki atlarla rekabet edebilecek seviyeye gelmekse, bunu ne mevcut aygırlarımız, ne mevcut kısraklarımız, ne mevcut sistem gerçekleştirir. Ama eğer ki amacımız yetiştiricileri, yerli atçıları korumaksa o zaman foallere daha da sınır getirelim %50'ye koşsunlar, yabancı kısrakların ülkemizde doğan tayları da %75'e koşsun. Uç örnek.

Bununla birlikte atçıların daha çok para kazanmasını nasıl sağlarızda değil, Türk atçıları nasıl daha iyi atlar koşar düşüncesindeyim ben. İşler aynen devam ederse bir Grand Ekinoks, bir Sabırlı, bir Pan River çıksın diye senelerce bekleriz kendi dünyamızda, o at yıllar sonra çıktığında yurt dışında bir yarış kazandığında atçılığımız süper, çok iyiyiz, asarız, keseriz, biz bu işi biliyoruz diye kendimizi kandırırız yine. Enternasyoneller'de handikap puanları, bizim atlarımızın şişme handikap puanlarından aşağıda olan atların yanında tabela yapamadığımızda da 2 gün yas tutarız. Nasıl olsa geri kalan 363 gün bizlerin.


Akıllara yine bazı sorular gelecektir. Onlara da ışık tutalım. Atçılıkta miliyet var mı? Foallerin yetiştiriciliğimize katkısı olacak mı? Foallerimiz yurt dışında başarılı olsa sevinir miyiz?

Atçılıkta kimlik, milliyet gibi kavramların olduğunu kabul etmiyorum. Eğer ki 'Türk' atlar istiyoruz o zaman Strike The Gold'dan, Lion Heart'ta Okawango'dan yetiştirdiğimiz atları Türk olarak tanımlayamayız, babaları Türk değil sonuçta. Zira öyle bir şans da yok, hiç bir ülke için.

Foalleri sadece ülkemizde koşacak olan atlar olarak düşünmeyelim. Devamında baba ve anne olarak Türk atçılığına katkı sağlamaya devam edecekler. Yanında 'usa' yazabilir ama yavrusunda o ibare yazmayacak. Eğer ki Türk yetiştirmelerine gerçekten önem veriliyorsa 2. jenerasyonda zaten bu foaller üzerinden Türk atları yetiştiriyor olacaklar. Zaten kısa vadeli düşünüldüğü için sorun oluyor. Yetiştiriciler de uzun vadede daha iyi atlar yetiştirip, daha iyi paralar kazanabilecekler, temel kıstasları para ise.

Diğer bir konu yurt dışındaki atlarla rekabete girildiğinde hangi duygulara bürüneceğimizle ilgilidir. Aslında çok da karmaşık değil. Ribella, atıyorum, koşsa Musir'i geçse sevinmeyecek miydik? Mary Ellenlar, Akındayımlar, Ribellalar yabancı atları geçtiğinde, Win River Winler, Dinyeper'ler Dubai'ye gittiğinde Türk atları demiyor muyduk onlara? Enternasyonellerde kazandıklarında, Türk atları kazandı demiyor muyduk? Önemli olan atın, hangi ülke adına koştuğudur.

Foallerin getirilmesi geçici değil, kalıcı bir çözümdür. Aslına bakılırsa bu bir çözüm de değil, olması gerekendir. Yarışçılığımızın ileri gitmesi için bu müdahale yapılmalıdır!

5 Ekim 2011

Yeni Moda: Arjantin Bandı | Atların Takıları

Atların yarışlarda ve çalışmalarında kullandıkları, hepimizin bildiği takıları vardır. Bunlar genellikle 'Kapalı Gözlük', 'Kulaklık', 'Burunsal' ve 'Dil Bağı'dır. Yıllardan beri kullanılagelen bu takılara hepimiz aşinayızdır. Bu takıların da atların performansına olumlu/olumsuz muhakkak etkisi vardır.

Kısaca kapalı gözlük, rakiplerinden ürken, yarış içinde diğer atlardan çekinen ya da bir atın yanına geldiğinde onu atlamayan safkanlara takılır. Performans artışı sağlar.

Dil bağı yarış içinde dilleri boğaz yoluna kaçan ya da boğazını tıkayıp nefes alıp vermesinde sorun yaratan atların nefes problemini önlemek amacıyla kullanılır. Dilini arkaya kaçıran ve bu nedenle yarışlarda performansı düşen atın ilgilileri bu problemi fark ettiğinde dil bağı kullanımına yönelirler. Takip edenler de bilir, bu aksesuar, dil sorunu olan atlarda 1,2 saniye hatta bazen daha da fazla katkı sağlar.

Kulaklık atın çevresindeki gürültüden korkmamasını, stres yapıp yarış içinde performansının düşmemesine yöneliktir. Bazı atlar yarışseverin tribündeki uğultusundan parlarken, bazıları yarış içindeki nal seslerinden dahi rahatsız olabilir. Kulaklık bu sorunu çözer. Burunsal da genellikle atın yerde, bastığı bölgelerdeki çukurlardan ya da farklı cisimlerden korkmasına engel olmayı amaçlar. Atların göz yapıları insanlar gibi değildir. Koşu içinde yerdeki ufak bir çıkıntıyı dahi uçurum olarak görebilirler. İşte burunsala da bu özelliğini yarış içinde problem edinen safkanlara uygulanır. (Ancak burunsal da deklare edilmemektedir ve bu başka bir yazımızın konusudur)

Tüm bu adı geçen ve kısaca ne işe yaradığını aktardığımız takılar atların performansına direkt etki yapar. Bu nedenledir ki bu takıların uygulanacağı, yarışlardan önce deklare edilir ve yarış programında, dolayısıyla bültenlerde görülür. Yarışseverlerin pek çoğu bu takılarla yakından ilgilenir. Çünkü etkilerinin farkındadır. Dil bağı olmadan koşulan bir koşu ile dil bağı takılarak koşulan bir koşunun at üzerindeki etkisini bilir.

Bizim şimdi değineceğimiz konu, son aylarda ülkemize giriş yapan ve kullanımı da giderek yaygınlaşan Arjantin Bandı'dır.

Arjantin bandının amacı dil bağınının kullanımın amacına paraleldir, solunum yoluyla ilgilidir. Bu bant yarış içerisinde ağzını çok açarak hava yuttuğu düşünülen ya da ağzından, gereğinden fazla nefes alıp verdiği ve bu yüzden performansının düştüğü düşünülen atlara uygulanmaktadır. Ulaşılmaya çalışılan sonuç safkanın burnundan soluk alıp-vermesini sağlamak, ata bunu öğretmektir. Yarış içerisinde doğru solunum yapan ve nefes yutmayan ve kendini hırpalamayan atın başarısı büyük ölçüde artmaktadır.

Dert edindiğimiz ve sorun teşkil ettiğini düşündüğümüz şey ise arjantin bandının deklare edilmiyor olmasıdır!

Atın performansını direkt olarak etkileyen bu takı yarış programında ve dolayısıyla bültenlerde görülmemektedir. Padokta atlar tanıtılırken, pat diye, bir bakmışız atta arjantin bandı var.

Bu hususta acilen yetkili mercilerin çalışma içerisine girmesi ve arjantin bandının da tıpkı kulaklık, kapalı gözlük ve dil bağı gibi takibine başlamaları lazımdır. Bu takılın acilen deklaresini sağlamalıdırlar!

Bu konuyu ,maalesef, ilk dile getiren biz oluyoruz ve ısrarla takipçisi olacağız.

Yarışsever Manifestosu, Madde 45: Arjantin bandı atların performansını etkilemektedir. Deklaresi ve takibi acilen sağlanmalıdır!

4 Ekim 2011

Handikap Puanı Sistemimiz Gitgide Eriyor


Handikap paunı sisteminin bozukluğundan, handikaperlerin bu konuda tamamen serbest bırakıldığını, handikap puanlarına itiraz yolunun kapalı olduğunu Yarışsever Manifestomuz'da aktarmıştık.

Gün geçmiyor ki handikap puanı sistemimizin bir açığını daha yakalamayalım !

Oldukça şişme puanlar veriliyor. Avrupa ile kıyaslandığında bu açıkça ortaya çıkıyor. En basidine indiğimizde örneğin yakın zamana dönmemiz yeterli. Musir'i eminim hatırlayacaksınız. Hani 2011 Enternasyonel Topkapı Koşusu'na gelen ve 500 metrelik uzun sprintiyle rahat ve göz kamaştırıcı birincilik elde eden! Handikap puanına baktığınızda 118'dir. Musir'in ülkemize son yıllarda gelen en iyi at olduğu görüşünü de hatırlatayım. Ülkemizden at ismi verip handikap puanı karşılaştırması yaparak hiç bir atı küçük görme gibi bir niyetim yok. Ancak ülkemizde 118 handikap puanına sahip olan atların içinde Hanbeş, Dutyfree gibi 3 yaşlıların (!) olduğu söylemeden geçemeyeceğim.

Atlarımızın başarısını göstermiyor mevcut handikap puanları, handikap sistemi.

Tüm bunları yazmama sebep olan şeye geleyim: King River. Pazar günü Çaldıran Koşusu'nda koşması beklenen ve Pan River'ın tam kardeşi olan safkanın handikap puanını görünce gözlerime inanamadım. Hayatının ilk yarışında şartlı-3 birinciliği olan ve sonrasın G2 yarışta 2. olan safkanın handikap puanı tamı tamına 98 ! Kisme kusura bakmasında 2. yarışında bir atın handikap puanı 98 olmaz. Olmamalı. Ondan sonra Handikap Puanı Listesi'ne baktığımızda 100'le 120 arasına sıkışmış 140-150 at görürüz. İlk yarışlarda bu kadar şişirseniz, sonra toplayamazsınız sistemi.

29 Eylül 2011

Kaya Ekürisi ve 2 Grup Yarış


Önce perşembe akşamı izmirde açık 'adsız' G3 bir koşu var, 3 yaşlı arapların katılabileceği. Bu koşunun birincilik ikramiyesi 71.000 lira.
Sonrasında Cuma günü İstanbul'da 3 ve yukarı Arapların dahil olabildiği 120.000 lira birincilik ikramiyesi olan G2 Dumlupınar Koşusu var.
Bu iki önemli yarışta da Kaya ailesinden bir safkan görmüyoruz. Ben her zaman Kaya ailesinin, satışlarda aldığı iyi kanlı atları, düzenli koşsalar, daha başarılı sonuçlar elde edeceğini düşünürüm. Niceliksel olarak çok büyümek, çok ata sahip olmak başarı garantisi olmadığı gibi, ters yönde etki yapmaya başlayabilir.

27 Eylül 2011

Kendisi Şampiyon: Pyramos


Bir at koşmaya başlamadan önce ilk bakacağımız şey atın orjinidir. Söz konusu İngilizlerse önce anne hattına bakılır. Nedeni ise ülkemizdeki sınırlı ve belli aygırların olmasıdır. Genellikle atı farklı kılan mecburiyetten anne tarafı olur. Bununla beraber atın pedigrisi yurt dışından bir aygır tarafından tamamlandıysa, bu sefer baba hattı incelenmeye değer. Bu anlattıklarım Türkiye'deki at yarışlarının gerçekçi yapısından ortaya çıkan sonuçlardır. Varacağımız sonuç benim son yıllarda gördüğüm en farklı at olan Pyramos'la direk bağlantılı. Neden mi?

Orjin yönünden bakıldığında kimse atı izlemeden önce, çok iyi koşar, geçilmez, şampiyon adayı olur diyemezdi. Ben hala orjininin böyle bir at çıkarmayacağını düşünüyorum. Bu şekilde düşünmeyebilirsiniz, saygı duyarım. Ancak özel atlardan bahsedilir ya hep... Yürekli, cesur ve zeki. Pyramos'ta da ben o ışığı görüyorum. Padokta, yarış öncesinde, yarış içinde öyle bir görüntü veriyor ki ben yarış atıyım diye bağırıyor. Babası Scream to Scream.. Yani 2010'da 2 yavrusu 3 yarış koşup başarı elde edememiş, 2011'de parlayama başlayan bir baba. Scream To Scream'in yarış hayatında 2 tane G1 birinciliği var. Çok güçlü jenarasyon içinde başarılı olduğu aşikar. Ama her başarılı atın aygırlık kariyerinin iyi olmasını beklemeyiz, olmuyorda. Anne ise Rafia. Yarış hayatında bir yarış koşan bir Ramadan temsilcisi. Pyramos ile de Ramadan'ın kısrak babası olarka ilk koşusu. Tam bir soru işareti kısaca. Her şey belirsiz. Baba, Scream to Scream.. ne yapacak bilinmiyor. Anne Rafia.. Yarış hayatı yok. Sahaya gelen ilk yavrusu. Ayrıca Ramadan'ın da 2. kuşak olarak sahaya gelen, yani torunu diyebileceğimiz ilk at. Ne olur, başarılı olur mu yine bilinmezlik var. İşte bu bulanıklıktan çıkan bir Pyramos.

Ankara'da ilk 2 koşusunu bir şekilde izleyemedim. 3. yarışında, önce padokta, sonra canlı bir şekilde yarışta izleyince hayret içerisinde kaldım. Padokta zıplaya zıplaya yürüyen, kafasını neredeyse yere değecek kadar büken, atletik, yaşıtlarına göre kocaman bir yapıya sahip tam bir yarış atı. Adeta bir biblo. Elle özel çizilmiş, kahramanlar gibi. Hayran gözlerle yarışın başlamasını bekliyor insan. Yarış başlayınca Pyramos'un şaşırtıcılığı devam ediyor. Ön ayaklarını bambaşka atıyor. Olimpiyatlarda kulaç atan yüzücüler gibi... Sanki koşmuyor, çimde yüzüyor. Önce dışarı doğru atıyor adımını, yere basacağı noktada düzeltiyor. Yapısal bir özelliği olduğu kadar atın zekasından kaynaklandığını düşünüyorum. Koştuğunu, yarış içinde olduğunu biliyor. Gücünün farkında ve rakipleriyle adeta oynuyor.

Peki Pyramos ne demek? Mitolojik bir figür, efsane adı olan Pyramos'un betimlenmesine baktığınız zaman Ankara'da koşan Kahraman Ekürisi'nin şampiyon adayı atı Pyramos'a birebir uyuyor: Yaşadığı dönemin en yakışıklısı olan Pyramos...

Ankara'da son olarak II. Elizabeth Koşusu'nu kazanan ve 4'te 4 yapan Pyramos bu yarışında İstanbul'da rakiplerine hakim olan Queen Amidala ve Typhoon Girl'e de hakim oldu. Mesafeye çıkar mı, uzunu yapar mı gibi soruları bir kenara bırakıp bu özel atın yarışlarını izleme keyfini yaşayalım.

Ayakları düz bassın diyeceğim ama önlerini yüzüyormuş gibi dışarıdan dışarıdan attığı için kötü bir temenni olacak Allah sakatlıklardan, kazalardan, nazardan korusun. uzun yıllar başarılarını izleriz umarım.

Şu bir gerçek ki eğer Pyramos'tan 4-5 yıl sonra "şampiyon" olarak bahsedecekse o, orjininin şampiyonu olmayacak, kendisi şampiyon olacak.

19 Eylül 2011

Ayhan Kurşun'un Çöküşü




7 Kasım 2010 tarihinde Umut Yücel'in, bindiği ata yaptıklarını belki hatırlarsınız. Hatırlamayanlar bu linkten haberi okuyup, yarışı izleyebilirler.

Tarihimiz bu sefer 17 Eylül 2011. Yine tarihe not düşmek, bu hareketi unutmamak için yazıyoruz.

Ayhan Kurşun, Ankara'da 6. koşuda Töm isimli safkana yaptıkları ile kendisine güvenen, büyük jokey olacağına inanan pek çok kimseyi hayal kırıklığına uğrattı, yarışseverleri çok sinirlendirdi. Yarış kısmını bırakalım, jokeyliğini geçelim, bir canlıya karşı hem de hiç bir suçu olmayan, kendisine yönelik bir şey yapmayan bu safkana, starta girmeden önce 2-3 kez sert yumruk attı. Bir anlık sinirden dolayı bunu yaptığını düşünmek bile kabul edilemezken, hata yaptığının farkında olmasa gerek! , starting box'a Töm girdikten sonra safkanın başındaki önlüğü alıp safkana yumruk-tokat karışık vurmaya devam etti.

Artık 3 kere üstüste Gazi de kazansa, Ascot'ta turnuva kazansa da, Enternasyonellerde tarih yazsa da, uçşa da, geçse de, süper at binse de benim gibi düşünen yarışsever için bir anlamı yoktur. Bundan sonra Ayhan Kurşun at binmiyormuş gibi davranırım.

Benim gibi pek çok yarışseverin ve at yarışıyla ilgilen kişilerin gözünden kaçan bu olayı gündeme getiren ve zihinlerimize kazınacak bu olaydan haberdar olmamızı sağlayan Hakan Cantınaz abime ve Son Düzlük ekibine teşekkürü bir borç bilirim.

Görüntüleri ben bulamadım, yarış öncesi olduğu için TJK'nın sitesinde de göremiyoruz. Bulabilen, görüntüye ulaşan varsa, bize de aktarabilirse çok seviniriz.

Bu tür olayları bir daha görmemek dileğiyle.

17 Eylül 2011

Kara Kaplı Defter | Veritas - Gladius

16 Eylül 2011
Veliefendi
Kara kaplı deftere yazacağımız ilk at Veritas. Ne kadar gözden kaçar, tabi onu bilemiyorum. Sonuçta dün için 2. oldu. İlk 400'ün 26'yla geçildiği yarışta, önde Fuat Çakar'la kaçmakta olan White Junior'ın sürekli temposunu zorlayan Veritas, 2. 400 metrelik dilimin 22 saniyede geçilmesine sebep oldu. 3. 400'lük dilimi 24 saniye civarında geçen bu ikili yarışın da 1.55.00'in altında bitmesine neden oldu. Bu hızlı tempoya rağmen yarıştan 2. olarak ayrılan Veritas'ı takibe alalım. Dün için Midas Touch'a tempo yüzünden geçildiğini düşünüyorum. Bu gibi gruplarda koşacağı ilk yarışını kazanması muhtemel.
Gladius bugünden aktaracağımız 2. safkan olacak. Yine Yasin Pilavcılar'la yarışa katılan bir safkan, Veritas gibi. Yaklaşık 3 aylık aradan sonra, yeterli olmayan hazırlıkları ile son ayakta start aldı ve son metrelere kadar kazanacakmışçasına koştu. Son metrelerde rakiplerine bayrak çekerek teslim olan Gladius'un bu başarılı koşusunu 'dinçlik yarışı' olarak nitelendirebiliriz. Koşacağı ilk koşusunda, bu yarıştan etkilenebilir. Bu bizleri yanıltmasın. Koşacağı ve hazır gireceği bir sonraki kısa ve orta mesafeli koşusunu kazması normal sonuç olur.

15 Eylül 2011

Enternasyoneller'de Ağır Yaralandık, Ama Şimdi İyiyiz !



Neresinden başlasam, dert yanıyormuş gibi olacak. Ancak 'değişim' diye yanıp tutuştuğumuz Enternasyonel mağlubiyetleri sonrasında, her şeyin sütliman devam etmesi yarışsevere acı veriyor. Daha da kötü olan atçılık için en çok endişe eden kesimin, sektörden herhangi bir pasta payı elde etmiyor olmasına rağmen, yarışseverler olmasıdır. Enternasyonel mağlubiyetleri, tabela at sokamadığımız yarışların ardından Veliefendi'de bulunmanın verdiği avantajla at sahiplerini gözlemleme şansı bulduk.

Her zaman Türkiye'de yarışseverin hakkettiği değeri görmediğini düşünmüşümdür. Enternasyonel yarışların 2. gününde bu kanım iyice güçlendi. Yarışseverlere sadece bahis oynayan kahvehane köşelerinde, ganyan bayilerinde tutunmaya çalışan insanlar olarak görüldü yıllarca. 70'lerdeki 80'lerdeki hatta 90'lardaki filmlerde, özellikle at yarışları ile ilgili olan Kemal Sunal filmleri de bu duruma maalesef katkı sağladı. Asıl problem ise bu tasvirlere sektörün asıl taşların olarak kendini gören TJK elitleri ve bazı at sahiplerinin de inanmış olmasıdır.

Yarışsever hep mi bilinçliydi? Hayır. Bu konuda özellikle çok sevdiğim abim Hakan Cantınaz'ın yaptığı at yarışlarının tahmin dışındaki kısmına önem veren programlar ilerletici etkide bulunmuştur. At yarışları sektörünün kapalılığı, içe dönüklülüğü bu programlar sayesinde çatlamaya başlamıştır. Özellikle internetin kullanımının gelişmesi ve bilginin daha kolay ulaşılabilir olması bu çatırdamaları kırılmaya dönüştürmüştür. Tam anlamıyla şeffaf bir yapıya ulaştığımızı söyleyemeyiz. Ulaşmak imkanlı da olmayabilir. Bununla beraber bilinmesi gerekir ki yarışsever, artık 'eski yarışsever' değil.

Dönelim Enternasyonellere. Mağlubiyetlere yarışseverlerin, çalışanların, hatta sohbet ettiğim bazı güvenlik görevlilerinin bile at sahiplerinden daha çok üzüldüğünü söylemeliyim. Neden peki? Çünkü yarışseverin at yarışlarındaki beklentisi, bazılarının sandığının aksine, sadece bir altılı yakalamak, bir ikili bulmak değildir. Atçılığın ilerlemesini, daha iyi atlar izlemek ister. Ancak bu çok mümkün görülmemektedir. Çünkü sektör mevcut haliyle oturmuş, sistemden pay alanlar değişime karşı çıkar haldedir. Ne de olsa 2 gün yabancıların geriye kalan 363 gün bizlerin!

Atçılığımızın ilerlemesi adına artık şu foallerin %75'e koşması saçmalığından vazgeçilmelidir. ( Bir sonraki değerlendirme yazımızda bu konu üzerinde detaylıca duracağız )Yıllardır uyguladık da ne oldu? Atçılığımız milim yol katetti mi? Böyle giderse yıllarca bekler ondan sonra bir tane iyi çıkan atımız Dubai'de koştuğunda "herkes gördü gücümüzü", "işte atçılığımızın gücü"," Avrupa'dan eksiğimiz yok" benzeri söylemler havada uçar. Bizleri mi kandırmaya çalışıyorlar, yoksa gerçekten kendilerini kandırmaya çalışırken söylediklerine mi inanmaya başlıyorlar bilemiyorum. TJK'nın yaptığı 'aygır açılımları' ile yetinmek yersizdir. Ülkemizde hem aygırlar hem de kısraklar yetersizdir. Her ile, tevzii uğruna hipodrom açılıp, at sayısının niceliksel olarak artması teşvik edildiği sürece atlarımızın niteliğinde en ufak ilerleme olmayacaktır.

Enternasyonel yarışlardan günler öncesinde 30 Ağustos'ta Turk Horse Club forumunda paylaştığımız yazıyla devam edelim:

"Bir hızlı hızlı baktım kayıtlara. Gelen atlar çok parlak olmasa bile bizimkileri sürekli geçip gittikleri, geçen sene tabelaya bile at sokamadığımız sabit. Yine 4 eylül akşamından itibaren, neden atlarımız böyle, neden kaybettik, niye mücadele edemiyoruz gibi serzenişler başlar kanımca. Biz de başlarız tekrar şu faulü niye vermediler, şunlar ne kadar sık koşuyor, o kamçı vurdu, o vurmadı, dereceler iyi çıksın diye çimleri kesti mi, silindir mi geçmiş vs vs. Hedefleri büyük koymakla olmuyor, altını doldurmak lazım. Ben bütün yarışları kaybetmişiz gibi konuşmaya başladım ama malumun ilanını 1 hafta bekleyeceğiz tabi."

İşte durum budur. Enternasyoneller öncesinde sonucun ne olacağı belliydi. Sonrasında ne olacağı da belliydi. İşlerin arapsaçına dönmesi bundandır zaten. Çünkü sektörün Enternasyonel üzüntüsü en fazla 2 gün sürüyor.Bir kişinin çabaları olarak kalacaksa gerçekten, yine de bizler yarışsever olarak elimizden geleni yapmalıyız. Ben eminim bizler, yarışseverler çoğu at sahiplerinden, bazı jokeylerden daha çok üzülüyoruz bu vahim duruma. Pazartesi günü Bursa yarışlarıyla kafalara reset atılıyor ve sonraki Enternasyonel yarışlara kadar her şey yolunda yürüyor. Neden mi? İşte cevap;

TJK her sene kendi çapında "aygır açılımı" yapıp, aygırlarıyla ilgili sağda solda çıkan haberle övünürse ve bunları gerçekten de atçılığımızın gelişmesi yönünde atılan adımlar olarak gördükleri için önce büyük düşünmek gerekiyor. Radikal değişiklikler yapılması gerekiyor. Sonuçta 5 Eylül günü hepsi tekrar içeride mücadele etmeye, anormal paralar kazanmaya devam edecekler. TJK nasıl olsa bol bol ışıklandırma yapıp, her güne çift program koyup hasılat peşinde koşacak. Nasıl olsa çime silindir çıkarıp dereceler iyi diye övünecekler. Ben sektörün bir değişim için yanıp-tutuştuğu konusunda da şüpheliyim. Çoğu kazandığı paraya bakıyor ve ülkedeki pasta onlara fazlasıyla yetiyor.

8 Eylül 2011

Yarışsever Manifestosu vol.2 !




Bu bir, at yarışlarının gelişmesi adına bir kaç öneri sunuş, fikir beyan ediştir.
Sonu asla gelmeyecek, her geçen gün kendini geliştirecek yarışsever manifestosudur !

Madde 1 - At yarışlarında handikap sistemi değişmelidir !

Madde 2 - Yarışlarımızda atlara 'şişme' handikap puanları verilmemelidir!

Madde 3 - Atlardan handikap puanı silme yöntemine son verilmedir !

Madde 4 - Atların başarı durumlar yıl sonunda değerlendirilip, yeni yarış yılına hak ettiği puanla girmesi sağlanmalıdır !

Madde 5 - Handikaperlerin verdiği puanlara itiraz edilememesi maddesi kaldırılmalıdır !

Madde 6 - Her atın çim, kum ve sentetik piste ait handikap puanları ayrı ayrı, ayrı birimler tarafından, gerçeklerle bağdaşır şekilde oluşturulmalıdır !

Madde 7 - Hayatında kum yarış koşmamış bir atın hem çim hem kum handikap puanı aynı olmamalıdır !

Madde 8 - Atların yarışlara katılım şartları değiştirilmedir !

Madde 9 - Şartlı koşularda, yıllık bazlı kazançlara değil, bütün kazanca bakılmalıdır !

Madde 10 - Bir atın 2 yarışının arası, yani modern tabiriyle 'KGS'si en az 7 olmalıdır !

Madde 11 - Bir güne iki yarış programı konulmamalıdır !

Madde 12 - Maiden ve Şartlı 1 yarışlarda sakat, sorunlu atları deklare ederek yarış ikramiyelerini katlama girişimlerinin önü alınmalıdır !

Madde 13 - Yarışlara katılacak atlar, koşulara kayıt oldukları günden itibaren belli aralıklarla muayene edilmelidir !

Madde 14 - Grup yarış kazanmamış olan ve, 100 gün ve daha üzeri gündür start almayan safkanlara apranti bindirilmesi şartı getirilerek aprantilere daha fazla şans yaratılmalıdır !

Madde 15 - Her atın, yarışı kazanma gayesi ile koşması yolunda önlemler alınmalıdır !

Madde 16 - At hazırlama yeri yarış değil, idmandır !

Madde 17 - Yarış görme teriminin at yarışlarına ket vurduğu görülmedir !

Madde 18 - Tüzükteki cezai maddeler uygulanmalıdır !

Madde 19 - TJK bünyesinde yarışsever birimi kurulmalıdır !

Madde 20 - Yarışseverler karar mekanizmalarında söz söyleme yetkisine sahip olmalı !

Madde 21 - Spikerler yarış anlatımlarını bağırarak süslemeye çalışmamalıdır !

Madde 22 - Her yarışta bir kazanan, bir de kaybeden taraf olduğu, yarışseverlerin tepkisinin çekilmemesi gerektiği açıktır !

Madde 23 - Dopingli atın koşulardan men edilmesi, yarışseverin mağduriyetini önleyen bir ceza değildir !

Madde 24 - Dopingli koşan atların mağduriyetini yarışsever de taşımaktadır. TJK dopingli koşan atın ilanını takiben, atın kazandığı fakat geri alınacak ikramiyeyi, ilk, bahsi geçen hipodromda yapılacak, yarış gününde tevziye ilave etmeli ve yarışsevere karşı sorumluluğunu yerine getirmekle yükümlüdür !

Madde 25 - Eğer bir jokey bir ata deklare kilosundan fazla bir ağırlıkla biniyorsa bu durumun mağduriyeti yarışsevere yıkılamaz, atın daha fazla kiloyla avantaj sağladığı iddia edilemez !

Madde 26 - İlgili, deklaresinden 2 kilonun da üzerinde at binen jokey ceza almalı, yarışta derece değişikliği yapılmamalıdır !

Madde 27 - Jokeylerin bir günlük raporlarla at binmemeleri, belli saat kıstaslarına tabi tutulmalı, yarış saati başlarken jokey belirsizlikleri olmamalıdır !

Madde 28 - Protestoların incelenmesi konusunda radikal yenilikler getirilmelidir !

Madde 29 - Protesto inceleme işlemler, teknolojinin de yardımıyla tek merkezde toplanmalıdır !

Madde 30 - Yarış neticesi değiştirilmesinde atın x atı geçip geçemeyeceği üzerine 'güç' odaklı tartışmalardan vazgeçilmelidir !

Madde 31 - Kural kimin kime gücünün yeteceği değil, yarış nizamları çerçevesinde yarışın bitirilmesini emreder. O gün için iyi olan ata, performansı düşük olana faul yapma hakkı verilmemelidir !

Madde 32 - Yarış programlarında hangi koşunun, hangi sırada yer alacağı konusu şeffaf olmalıdır !

Madde 33 - Az at koştuğu gerekçesiyle, şartlı, handikap yarışların olduğu bir yarış gününde kısa vade yarışı altılı ganyan haricinde tutma çabasına artık son verilmelidir !

Madde 34 - Jokeyleri at sahibi olduğu gerçektir. Bu durum inkar edilerek değil, çeşitli çözüm arayışları ile yarışseverin mağduriyetinin önüne geçilmesi şeklinde ilerlemelidir !

Madde 35 - Jokeyler sahibi oldukları atlara, kendileri binmeli, eğer apranti indiriminden yararlanacaksa o koşuda at binmemelidir !

Madde 36 - Koşu sayılarında, koşan at adedinde üstün olan İngilizler lehine değişim yapılmalıdır !

Madde 37 - Yurt dışında doğan safkanların ülkemizde koştuğu yarışlarda ikremiyenin %75'ini alabilmesi atçılığımızın ileri gidememesinin temel engelidir, bu madde kaldırılmalıdır !

Madde 38 - Yurt dışından safkan İngiliz ithali TJK tarafından teşvik edilmelidir!

Madde 39 - Atçılığın ilerlemesi hiç bir zaman 'aygır açılımları' ile olmamıştır, olmayacaktır !

Madde 40 - Enternasyonel Yarışlar tek günde toplanmalıdır !

Madde 41 - Dereceler iyi çıksın diye piste silindir çıkarmaktan, çimleri kesmekten, bariyerle oynamakta vazgeçilmelidir !

Madde 42 - Devlet, arap atı yetiştirme imtiyazından arındırılmalıdır !

Madde 43 - Müşterek Bahis Harici koşma uygulaması geri getirilmeli, bu şekilde koşarak derece yapan atlara ilan edilen ikramiyenin yarısı verilmelidir !

Madde 44 - Tüm yarışlar saatinde başlamalı, bu konuda tüm şehirler İzmir'i örnek almalıdır, tevzi arttırma gayesiyle atları padokta 5 dakika fazla dolaştırmak gibi yöntemlere başvurulmamalıdır !

Madde 45 - Arjantin bandı (çapraz burun bandı) atların performansını etkilemektedir. Deklaresi ve takibi acilen sağlanmalıdır!

7 Eylül 2011

e-bayi TJK | Alternatif Yol Önerisi !

Biliyorsunuz, TJK kendi sitesi üzerinden bahis kabulüne başladı. Fakat kendi sistemini kurmasına rağmen hala bankalar aracılığıyla işlem alıyor sadece. Gerçekten de ganyan bayiine uğrayamayanlar için son derece faydalı bir uygulama online bahis. Fakat ganyan bayiine uğrayabilecekler için ve banka işlemleriyle uğraşmayanlar için alternatif bir kanalın ilave edilmesi lazım bankaların yanına. Bizim de alterantif çözüm yolumuz şu şekilde:


TJK oynatıyorken oyunu neden artık hediye çeki alır gibi ganyan bayiinden "bahis çeki" alınıp oyun oynatılmıyor? Niye bankalar aracılığıyla oynuyoruz. Gidelim alalım bayiden 20-30-100 liralık her neyse, nasıl ki oyun oynayınca elimizdeki bahis kağıtlarında bir seri numarası oluyor, siteden sorgulama da yapabiliyoruz artık, bahsi geçen miktarda parayı ganyan bayiinde fişlettikten sonra hesabımıza o referans numarasını girelim bedel, hesabımıza geçsin. Bir nevi kontür kartı gibi. Para Çekmede de aynı şekilde çekeceğimiz miktarı üyelik hesabımıza girelim, miktara yönelik bir referans kodu verilsin ekrana, biz de o kodla gidip yine ganyan bayiinden paramızı alalım.

5 Eylül 2011

Secretariat'ın Efsane Yarışı





Son Viraj Dönülüyor'un 2 yıl önceki ilk postlarından biriydi Secretariat; http://sonvirajdonuluyor.blogspot.com/2009/06/efsane-secretariat.html

2010 yılının sonlarına doğru filmi vizyona girmişti ve incelemiştik;
http://sonvirajdonuluyor.blogspot.com/2010/09/bir-film-secretariat.html

Öve öve bitiremediğimiz bu muhteşem atın yarışını merak edenler eminim vardır.


İşte efsane atın efsane yarışı: Kırılamaz Rekor.

İyi Seyirler.


2011 Enternasyoneller'de Son Viraj Dönülüyor Başarısı !

İstanbul Koşusu'nda Vanjura'yı tek at olarak öneren,
Anadolu Koşusu'nda 7.50 ganyanla birinciliğe uçan Dordogne'u ilk sırada paylaşan, 10.55'lik Belgian Bill'i üçüncü sırada değerlendiren,
Boğaziçi Koşusu'nda Indian Days'i ikinci sırada önerip, şans sıralamasında Campanologist-Indian Days-Superstition üçlüsünü veren, tek kalemde ilk 3 sırayı sizlere öneren,
Topkapı Koşusu'nda uzun uzadıya, detaylarıyla beraber Musir'i direkt at olarak tavsiye eden,
Son Viraj Dönülüyor'u takip edin. Kaybetmezsiniz.
Related Posts with Thumbnails