28 Eylül 2010

Inspector Halis Karataş ve Tempo Gerçeği


57.si pazar günü gerçekleştirilen TJK Koşusu'nu Inspector kazandı. Bu kez Fuat Çakar ile koşuya katılan Inspector gösterdiği başarılı performansla birinciliğe uzandı. Ancak bu yarışı değerlendirmeyeceğim. Çıkan derece, mesafe ve Inspector'un birinciliği arasındaki bağlantıyı ortaya koyacağım.

Malum, Inspector 2009'daki Başbakanlık zaferinden sonra bir sene suskun kalmıştı. Bu sessizliğini yine bir Başbakanlık zaferiyle bozmuştu. 2009 yılında kazandığı Başbakanlık Koşusu'ndan sonra tam 6 kez İstanbul çiminde 2400'e çıktı. Bunların 5'inde Halis Karataş, birinde Gökhan Kocakaya var.

Analizi yapmadan önce bir şeyi daha belirtelim. Halis Karataş bundan aylar öncesinde Haftaya Bakış programına çıkmıştı. Orada Inspector'le ilgili düşüncelerini de paylaşmıştı. Ve kendisi Inspector'ün kısa sprinte kalan yarışlarda başarısız olduğunu, yavaş giden yarışlarda Inspector'ün varlık gösteremediğini söylemişti. Yani Halis Karataş Inspector için birinciliğe uzanan yolun tempoya girmekten geçtiğini biliyordu.

Ancak bunu dile getirmesi bile başarıyı getiremedi. Karataş Inspector'ün temposunu yarışlarında ayarlamakta zorluk çekti. Bunu nereden anlıyoruz?

Inspector'ün 2400 metredeki yarışlarına bakıyoruz. İstanbul pistinde Gazi Koşusu hariç 13 kere 2400'e çıkmış. Kazandığı yarış sayısı 4. Ve bu noktada çok önemli bir veriyle karşılaşıyoruz. Inspector 2400 yarışlarda 2.27'lik derece içindeki yarışları hiç kaybetmemiş, 2.28 ve üstüne çıkan yarışlarda hiç kazanamamış. Bu da Inspector için 2400 mesafede kazanma şartının 2.27'lik derece olduğu anlamına geliyor. Bir daha tekrarlarsak 2.27'ye inemediği yarışları kazanamamış, indiği hiç bir yarışı kaybetmemiş, 2.28 ve üstünde yaptığı derecelerde ise hiç birinciliği yok.

Biraz karmaşık görülebilir. Ama durum şudur İstanbul'da koştuğu 2400'lük yarışlarda 2.28.00'in altına inerse kazanır, üstünde kalırsa kaybeder. Şimdiye kadarki tablo bunu gösteriyor.

Inspector'un tempoya girmesi gerektiği gerçeği bilinmesine rağmen bu yapılamadı. Fuat Çakar ile koştuğu ilk yarışı da kazanarak mesajı verdi. Bence Inspector kaybettiği yarışlarda formsuz değildi. Ancak Halis Karataş ve Inspector tempo konusunda uyum sağlayamadılar. Bu apaçık ortada.

Karataş'ın kazandığı son Inspector yarışı 2000 metrelik Başbakanlık Koşusu'nda da birinciliği Azaraks ve Invincible Son'ın yaptığı anormal tempo ve yarışın hızlanması getirmişti.

Resme tıklayarak büyütebilirsiniz.

Yukarıda 2 tane trakus özeti var. Biri Fuat'la kazanılan TJK Koşusu, diğeri Halis'le koşulan, Inspector'ün normal pistte çıktığı son yarış olan, Celal Bayar Koşusu.

İlk 400'ünde tempolar arasında 1.5 saniyeye yakın fark var. Bu derece yarış ilerledikçe 2 saniyenin üstüne çıkıyor. Ve bitiriş derecesi farkı tamı tamına 4 saniye*(nin de üzerinde).

Inspector için geçerli olan tempo gerçeğini Karataş ile uygulanamadığını görüyoruz. Yarışı hızlandıran olmadığı koşularda Inspector Halis Karataş ile tempoya girememiştir. Fuat Çakar yarışındaki tempoları teker teker incelediğimizde de bu sonuca rahatlıkla varabiliriz.

Bundan sonraki yarışlarında, koşarsa 2400'lük yarışlarında, Inspector'ün bu derecelere göre nasıl sonuçlar elde ettiğini görme fırsatı bulacağız. Bakalım 2.28.00 eşiği doğruluğunu korumaya devam edecek mi.

*Fark, TJK.org'daki resmileşmiş derece ile belirlenmiştir. Celal Bayar derecesi 2.31.38, TJK Koşusu derecesi 2.27.18'dir. Trakus dereceleri ile resmileşen dereceler farklılık göstermektedir. Bunun nedeni trakus sistemindeki makinanın atların eyer kısmına konulmasıdır.

26 Eylül 2010

Kid Rock Çıkışta


Ankara'da gerçekleştirilen Kraliçe II. Elizabeth Koşusu'nu Kid Rock kazandı. Koştuğu ilk koşuda önde gitmesi nedeniyle 3. olmuş ve çıktığı ikinci yarışta çok kolay bir birincilik elde ederek adını duyurmuştu.

Daha sonra katıldığı 2 yarışta jenarasyonunun en parlak atı El Kaşgar'a karşı mücadele verdi. El Kaşgar'ı geçme adayları arasında ön plana çıkan Kid Rock 2 yarışta da rakibine avlanmıştı.

Kraliçe II. Elizabeth Koşusu ise Kid Rock'ın ilk deplasmanı oldu. Ankara'da yarışan safkan Bankroll ile ön plana çıktığı yarışta etkili sprinti ve tabi Halis Karataş'ın önemli katkısıyla aynayı önde buldu. Böylece ilk grup koşusunu kazandı Kid Rock.

Kid Rock bir Musical Myth yavrusu. Yani De Niro'nun anne kardeşi. Bu yönüyle zaten ilk yarışından beri takibimde ve başarılı olmasını istiyorum. Musical Myth'ın bu yavrusu De Niro'dan aldığı bayrağı daha ileriye taşıyacak gibi. Gönül isterdi ki Musical Myth'ın yavrularını sahada görmeye devam edelim. 2009 yılında ölen Musical Myth'ın bu iki temsilcisinin de umarım yarış hayatı sağlıklı ve uzun olur.

24 Eylül 2010

Bazıları Kaba Kum Sever | Dynasty


Koşmaya başlayalı daha bir sene olmamış. Ancak öyle bir performans orta koyuyor ki, tutabilene aşk olsun. Kum pistte muazzama yakın bir performans sergileyen Dynasty için bir şeyler yazmamız lazım. Çünkü performansı bunu hak ediyor.

Aslında ismiyle başlamak lazım. Çok beğeniyorum ben ismini. İsim babası kimse kutlamak lazım. Hanedanlık demek Dynasty. Bu yönüyle yarış hayatının ilk yarışından, daha koşmadan benim dikkatimi çekmiş bir at. Gerçi yarış içinde isminin telaffuzunda çok kez yanlışlık yapıldı. İlk yarışında 'dinasti' olarak okundu adı. İlerleyen zamanda spikerler doğrusunu öğrenmiş olacaklar ki 'daynısti'ye döndüler.

İzmir'de koştuğu son koşuda Pansiyon Hara Koşusu'nu kazandı. Golden Sun, My Sea, Doğubeyi, Fairson gibi bu koşuyu kazanmış olan isimlerin arasına adını yazdırdı. Dynasty tartışmasız kaba kumun önemli atlarından biri ve daha iyi olacak.

Gelelim Dynasty'nin o çok övdüğümüz kum performansına. Koştuğu 13 yarışta tam 9 kez fotoyu önde geçmiş. Bir kez 2., bir kez 3., olurken 2 kere de 5. olmuş. Bu demek oluyor ki %70'lük bir kazanma, %85'lik tabela oranına sahip. Bir attan daha ne istenebilir.

Allah ayaklarını düz bastırsın. Umarım yarış hayatı sağlıklı ve uzun olur, biz de Dynasty'yi uzun yıllar izleriz.

21 Eylül 2010

Avrupa'da Bir Türk Yükseliyor: Native Khan | Aracı Ekürisi


Atçılığa yeni girdiğini söyleyebileceğimiz bir eküri Türkiye'de adını duyurmadan sesini Avrupa'da yükseltti. Aracı Ekürisi. Ülkemizde henüz sadece bir atları koşan, 22 Eylül Çarşamba günü de Lily of The Valley adlı safkanları yarış hayatına başlayacak Aracı Ekürisi atçılığa hızlı bir giriş yapıyor.

Ekürinin ayak sesleri ise dışardan geliyor. Aracılar'ın şu anki baş atı konumunda öyle bir safkan var ki Avrupa'da kendinden sıkça bahsettirmeye başladı: Azamour - Viva Maria orjinli Native Khan.

Yarış hayatına 7 Temmuz'da İngiltere'de başlayan tay European Breeder's Fund Maiden Stakes'i kazanarak gündeme gelmişti. Daha sonra 14 Ağustos günü İngiltere Newbury'de koşacak olan safkan yarış öncesinde bu koşudan çıkartıldı. G3 Solario Stakes ise yeni hedef olarak ortaya çıktı ve Native Khan bu koşuda koştu. Sandown'da 21 Ağustos'ta koşulan bu önemli mücadeleyi kazanma başarısı gösterdi. Hedefleri daha da büyüten Native Khan bu önemli birinciliğiyle tüm dikkatleri üzerine çekti.

İngiltere'de Telegraph'tan Guardian'a pek çok ünlü ve saygıdeğer basın organında Native Khan haberleri çıktı. Özellikle G3 birinciliği geniş yer buldu. Antrenörü Ed Dunlop kazandığı yarıştan sonra Native Khan'ın çok önemli bir at olacağına işaret ederken, önlerindeki G1 yarışları değerlendireceklerini söylemiş. Kazandığı G3 Solaria Stakes içinse jokeyi Eddie Ahern'i de överek düzlükte kapandıklarını ama Eddie'nin onları bu durumdan kurtardığının altını çizerek başarısının altını çizmiş. Ayrıca Racingpost'a verdiği röportajda Ed Dunlop, Native Khan'ın önceki hafta yarıştan çıkmasının doğru bir karar olduğunu, ağır çimin safkanı etkileyeceğini söylemiş ve eklemiş; Native Khan 1400-1600 mesafeli yarışların atı.



Native Khan'ın 1809'dan beri yapılan sayılı klasiklerden G1 2000 Guineas Stakes için 1'e 33 oranı, 1'e 25'e çekilmiş durumda. Ve şuanda pek çok sitede erken bahis oranları bakımından 9 ile 11. şanslı at aralığında.



İbrahim Aracı ve kızı Pınar Aracı ile yapılan röportajda eküri güzel mesajlar veriyor. Eküri, Türk Atçılığı'nın Avrupa ile rekabet etmeye çalıştığını söyleyip, daha iyi atları Türkiye'ye getirmek, daha iyi atlar yetiştirerek Avrupa'yla girilen rekabette katkı sağlamak istediklerini belirtmiş. Ve benim her zaman altını çizdiğim noktaya Aracılar da değinerek; "biz bunu yaparsak, diğerleri de aynı şeyi yapacak, çünkü rekabetin olduğu bir düzen var, herkes daha iyisini yapmaya çalışacak." demiş. Yani sektörde taşlar fazla yerine oturmuş durumda. Bu durum atçılığımızın gelişmesini engelliyor. Nasıl bir kaç sene evvel Kurteller sektöre girdi bir kıpırdanma oldu, şimdi de aynı şey olacak. Ne kadar çok yatırım yapan atçı olursa sahada, rekabet de o kadar artar ve mecburen daha iyi atlar getirmeye çalışırlar.

Röportajın devamında atlarının sayısını daha arttıracaklarını ve bir hara kurmayı hedeflediklerini söylüyorlar.

Aracı Ekürisi Native Khan'la adını duyurdu. Umarım Native Khan sakatlıklara yakalanmadan sağlıklı bir şekilde koşar. Adından daha çok bahsettirecek bir safkan. Ekürinin eline böyle bir at geçmesi de onlar için büyük bir şans. Ancak anlıyoruz ki Aracılar bundan sonra çok konuşlacak işlere imza atacaklar. Anlaşılan bu formayı izlemeye alışacağız. Türkiye'deki atlarını da sabırsızlıkla bekliyoruz. Atçılığımıza hayırlı olsun.

20 Eylül 2010

Artık Moda Temposuz Yarış



Bu blog at yarışı ile ilgileniyor. Uzun zamandır hep söylendiğim bir konu vardı. Bazı yarışlardaki kağnı tempoları. Ama bunu hiç burada dile getirmediğimi farkettim. İlk defa şu şikayetçi olduğum tempolarla ilgili yazacağım.

Pazar günü koşulan Safkan Arap Atı Yetiştiricileri ve Sahipleri Derneği Koşusu'nu Fuat Çakar idaresinde yarışa katılan Eryaman kazandı. Eryaman rakiplerini geride bırakırken, yarış hayatındaki ilk grup birinciliği elde etmiş oldu.

Yarışın öne çıkan atı Sarraf 2. oldu. Yaklaşık 3 ay önce Ankara'da Vali Kupası'nda Cangıl ile girdiği inanılmaz mücadeleden birincilik ile ayrıldıktan sonra Sarraf'ta bir düşüş yaşandı. İki atı da kötü etkileyen o yarıştan beri Sarraf yarış kazanamamıştı. Belki Eryaman'ın arkasına elde ettiği ikincilik onun için bir kıpırdama olarak görülebilir. Ağır tempoda yarışa tutunabilen sadece Sarraf oldu.

Eryaman'ın birinciliğinde en büyük faktörün ortaya koyulan tempo olduğu apaçık ortada. Aslında ağır tempo demek yanlış olacaktır. Bahsedilebilecek bir tempo bile yok çünkü. Yarış başlıyor. Eryaman öyle bir tempo koyuyor ki arkadaki jokeyler atların bile tahamülünü zorlayacak şekilde çekmeye çalışıyor. Bir ara Tozan kafasını 90 derece sola çevirmek zorunda kaldı. Arkadaki tüm atlar kantarmada boğuluyor. Eryaman ise düzlük yarışı için önemli avantaj sahibiyken kendisini hiç bozmuyor.

Yarış böyle gittiğinde mesafe 3000 de olsa 4000'de olsa bir şey farketmiyor. Tempoyu kurması onun için bir handikap olmuyor, aksine arkadaki atlar kantarmada efor harcıyor. Yarış son 400-500 metredeki kısa sprinte kalıyor. Öndekilerin de biraz gücü varsa zaten yarışı bitiriyor. Bu durum bu sene bir kaç kez değil defalarca tekrarlandı. Jokeyler de risk alıp yürümek yerine arkada kasılıp olduğu kadarıyla yarışı bitiriyorlar.

Yarışta birincinin Eryaman, 3.nün Sayınbey olması, Besleney, Tozan, Hünerkız gibi atların varlık gösterememesi yarışın kağnı temposu dışında bir şeyden değil.

Bazen bu tempoları yapan, kaçan jokeyler suçlanıyor. Bana göre en masum onlar. Yavaş yavaş gidiyor. Arkadan zorlayan olamzsa neden hızlansın, yarışı riske atsın. Böyle giderek yarışın en avantajlısı oluyor. Fuat da dün yarışın temposunu 13, 13, 13 şeklinde koyarak yarışı bitirdi.

Bu mesafedeki rekorun yaklaşık 5 saniye gerisinde biten bir grup yarışında tempodan başka bir şey konuşmak bana göre yersiz. Ancak bu yarış son olmayacak. Böyle daha çok yarış izleyeceğimize eminim. Bakalım daha nasıl sonuçlar ortaya çıkacak.

16 Eylül 2010

Sabırlı'yı Kaybettik



Şampiyon safkan Sabırlı, dün hayata gözlerini yumdu. Jübile yaparak sahalara veda etmişti Sabırlı. Aygırlık hayatının başında olan Şampiyon, nal çakımı sırasında huysuzlanmasıyla meydana gelen kazada hayatını kaybetti.

Büyük Şampiyon'un ilgililerine ve tüm yarışseverlere geçmiş olsun diyoruz.

12 Eylül 2010

Enternasyonel Yarışları Değerlendiriyoruz


Geçtiğimiz hafta yapıldı Enternasyonel Yarışlar. Topkapı ve Boğaziçi Koşuları'nın 20.si düzenlendi. Avrupa'nın saygın yarışları arasına girme amacı taşıyan bu koşularla beraber Malazgirt, İstanbul, IFAHR ve Anadolu Koşuları gerçekleştirildi. Sonuçlar ise bizim açımızdan arzu edildiği gibi sonuçlanmadı. Geçen sene 6 yarışta sadece Turbo birincilik elde edebilmişti. Bu sene de 6 yarışta sadece Derviş Ağa birincilik elde edebildi.

Yarışları tek tek değerlendirmeye gerek yok. Çünkü elle tutulur hiç bir taraf yok maalesef. Birincilik sayımızın 1, evet. Ama tabelaya giren at sayımız. Orada durum nasıl? Anadolu Koşusu, Derviş Ağa birinci, Boom Boom üçüncü. IFAHR Koşusu, Gelibolu üçüncü. Malazgirt Koşusu, Mertkal dördüncü. İstanbul Koşusu, tabelada yokuz. Boğaziçi Koşusu tabelada yokuz. Topkapı Koşusu, tabelada yokuz. 6 yarışa katılan 23 atımız var, 24 adet tabela pozisyonu var. Atlarımızdan sadece 4'ü tabelada yer bulabiliyor. 20'si onlardan 4'ü bizden. Oran olarak 5 katımız.

İstanbul Koşusu'nda kazanan Vanjura'ya en yakın atımız Actionmax. Aradaki fark ise 1.3 saniye civarında. Adonise'nin Boğaziçi Koşusu'nda birinci olan isim Indian Days ile arasındaki fark ise neredeyse 2 saniye.

Pressing ise zaten ülkemizde tez konusu olur. Topkapı'nın 'padişahı' oldu. Son 3 senede birinciliği kimselere kaptırmadı. 3 sene ardı ardına bu koşuyu kazanarak tekrarlandığını büyük ihtimalle göremeyeceğimiz bir başarı örneği sergiledi. Şimdi de aygır olarak alacağız büyük ihtimalle. Sahipleri sadece Türkiye serüveninden 3 milyon liraya yakın para kazanmış olacak.

Bu seneki yarışlarda ortaya koyduğumuz performans apaçık ortada. Tablo ortada iken başarısız olmadığımızı söylemek atçılığımıza kötülük yapmak anlamına gelir. 5 yarışta geçildik, 3'ünde tabelaya giremedik. Başarısız değiliz diyenler, hangi duruma başarısız derler acaba. Sadece bu yarışlarla atçılığımıza başarısız damgası vurmak, evet haksızlık ve yanlış olur. Ancak çok sayıda iyi at çıkaramadığımız, çıkan atları koruyamadığımız, uzun mesafede yıllardır bir süreklilik yakalayamadığımız aşikar. Dayanıklılık, süreklilik ve istikrar bu nedenle çok önemlidir. Bu nedenle Bold Pilot, Trapper, Grand Ekinoks, Sabırlı, Ribella gibi safkanlar şampiyon atlardır, bu nedenle yarış seveler bu atları unutamaz.

İşin diğer tarafı da geçildiğimiz safkanlar. Kaç tanesi Avrupa'da söz sahibi, kaç tanesi üst düzey bu atların? Orta düzeyde sayabileceğimiz bu atlarla rekabete bile girememişiz. Ülkemizdeki bu yarışlara iyi atlar gelmediği için yakınılıyor sürekli olarak. Enternasyonel Yarışlarımız'ın yapıldığı tarihlerde, öncesinde ve sonrasında Avrupa'da da önemli yarışlar oluyor. Program sıkıntısı olduğu aşikar. Ancak yabancı eküriler getirdikleri mevcut atlarla bile burada fırtına estiriyor. Neden daha iyi atlar getirsinler ki?

Bir de Enternasyoneller için yapıl(may)an reklamlar var. Kimin haberi vardı bu organizasyondan zaten at yarışıyla ilgilenenlerin dışında. Nerede haberi yapıldı Enternasyonellerin, nerede reklamı vardı? Belki uçuk bir düşünce ama Enternasyonel Yarışlar yapılırken ülkemizde Dünya Basketbol Şampiyonası yapılıyordu. Çok sayıda turist İstanbul'daydı. Acaba salonlara reklam vermek, halkımızla beraber o turistleri de Veliefendi'deki Enternasyonel Yarışlar'a çekmek hiç düşünüldü mü? Reklamı olsaydı gelirlerdi demiyorum, önemli olan düşünülüp, düşünülmediği. Ondan sonra Racingpost'ta çıkan haberlerle kendimizi kandırmaya çalışırız. Daha da kötüsü aslında yarışseverlerin Veliefendi'ye gitmemesi. Bunun nedeni aslında basit. Şampiyonlar koştuğu sürece Veliefendi dolar. Bir Turbo koşuyor olsaydı oradaki atmosfer çok farklı olurdu. İnsanlar iyi atlar izlemek istiyor. 'Baş' atlar çoğalmadığı sürece Veliefendi sadece Gazi Koşuları'nda dolan bir yer olarak kalır.

Son olarak tekrar ana konuya dönelim. Düşünmeye, eksiklikleri, yanlışlıkları gidermeye çalışmaya başlamalıyız. Başarısız olduğumuz şu son iki seneden sonra hala her şey normalmiş gibi davranmaktan vazgeçilmeli. Mesela geçen sene Pan River Dubai'de fırtına gibi esti. Yanlış yapılan ise bu başarının Türk Atçılığı'na mal edilmesiydi. 1 atın yurt dışındaki başarısı onun özel bir at olduğunu gösterir, atçılığın çok iyi olduğunu göstermez. Çıkan iyi atlarla gerçeklerin üstünü kapatmaya çalışıyoruz. O nedenle işe bazı şeyleri kabul ederek başlayalım. Bu şekilde devam etmek Türk Atçılığı'nı kaderine terk etmekten başka bir şey değildir.

11 Eylül 2010

TİGEM'de Kazanan Onurkaan



Ankara'da yapılan 1400m çim yarışta 3 yaşlı araplar G2 TİGEM Koşusu'nu kazanma mücadelesi verdiler. 8 atın katıldığı koşuda birincilik Darfur'u geçen Onurkaan'ın oldu.

Koştuğu 7 yarışın 6'sını kazanan, bu birincilikler içinde 4 tane grup yarış bulunduran Darfur kuşkusuz jenerasyonunun en flaş atı. Ankara'da koştuğu tek yarış olan Prof. Kazım Köylü Koşusu'nda Özfidan'ı geçerek birinciliğe ulaşmıştı. Bugün Özfidan yine rakipler arasındaydı. Ancak ilk kez karşılaşacağı Onurkaan 2 rakibini geçmeyi başardı.

Halis Karataş'la start alan Onurkaan ilk grup yarışında çok başarılı bir performans ortaya koydu ve birinciliği koparmayı bildi. Bu yarıştan önce koştuğu 3 çim yarışı çok parlaktı Onurkaan'ın. Tigem'i de kazanarak performansını taçlandırdı.

Darfur ilk kez bu kadar yakın arayla yarış koştu. Önceki yarışları arasında en az 2-3 haftalık süreler olan atın zorlu harpler arasında 10 gün içinde ne kadar toparlanabileceği az çok belli. Darfur'un bu sıkıntıyı çektiğini söylemek yanlış olmaz.

Karataş yarışı Darfur'un önünde götürdü. Onurkaan'a güvendiği belliydi. "Onu yakalamaya çalışmaktan bıktım, artık o beni yakalamaya çalışsın" dercesine virajı Darfur'un önünde döndü ve düzlük boyunca şans tanımadı.Halis Karataş Darfur'un karşısına 2 kere Sungurberk'le, 2 kere Özfidan'la, 1 kere de Çetinaslan'la çıktı. Bu 5 yarışta da 2.likte kalan usta jokey bu sefer Onurkaan'la şansını denedi ve tercihinin doğruluğunu yarışı kazanarak gösterdi. Böylece Darfur karşısında bir zafer yaşamış oldu.

Onurkaan'ı ve Halis Karataş'ı kutlamak gerekir. Muazzam bir yarış çıkardılar. İleriki yarışlarda bu safkanları sık sık karşı karşıya göreceğiz anlaşılan. Belki de yeni bir rekabete hazırlanmalıyız.

10 Eylül 2010

Yürüyedur El Kaşgar!

Türkiye Yarış Atı Yetiştiricileri ve Sahipleri Derneği adına düzenlenen G2 mücadelede gülen isim El Kaşgar oldu. Daha önce geride bıraktığı rakiplerine yine şans tanımayan şampiyon adayı safkan birinciliğe 'bekleyerek' ulaştı.

Hayatının ilk yarışını 46.40'lık rekor dereceyle kazanan ve o yarışıyla bana Rokoko'yu anımsatan El Kaşgar o günden beri benim en sevdiğim atlardan biri. Öyle bir dereceden sonra beklentilerin yüksek olması doğal. İlk yarışını kazanan tüm safkanların şampiyon adayı olduğu söylenir. Bir de bu dereceyle kazanınca...



5 ay içinde koştuğu 8 yarıştan 7 birincilik çıkaran El Kaşgar süratli yapısıyla önde izlemeye alıştığımız bir at. Ancak kaybettiği ilk yarışta öne çıkamamış ve 3. kalmıştı. Yorumlar kafaya çıkamadığı için yarışı kaybettiği yönündeydi. Fakat ben atın ilk kez zorlandığı, ilk kez kamçı yediği yarışta sallanmasından dolayı gelemediğini düşünüyordum. Bu tezimi sonraki yarışlarımda test edememiştim. Beyaz bayrak aynalarla birincilikler devam etmişti. Bu yarışta ise Kiss Me Fly'ın aldığı liderliği kabul eden ve 2. sırada yarışı götüren El Kaşgar böyle de kazanabileceğini kanıtladı.

Şu ana kadar, çok çok parlamış rakipleri yok El Kaşgar'ın. Kimileri El Kaşgar'ın "at yokluğunda" koştuğunu savunuyorlar. Bu iddia doğru olsa bile bu El Kaşgar'ın suçu değil, onun başarısını gölgelemez. Ki ben bu kanaatte değilim. EL Kaşgar özel bir at.

İnşallah uzun seneler sahada kalır, inşallah 'gerçek bir şampiyon' olarak adını tarihe altın harflerle yazdırır. Allah sakatlıklardan ve nazardan korusun. Ayakları düz bassın.

7 Eylül 2010

Dörtnala

İlgi gösterilmesi gereken bu önemli konuyu ben de TJK'dan alıntı yaparak paylaşıyorum:



"Omurilik Felçlileri yararına resim sergisi açıldı.

Türkiye Jokey Kulübü’nün toplumsal duyarlılığı ile sanata ve sanatçıya desteği, resim sanatçısı Dilek Aksakal‘ın ‘Dörtnala’ isimli kişisel resim sergisi ile Veliefendi Hipodromu’nda buluştu.

Elde edilecek gelirin, % 50'sinin Omurilik Felçlileri Derneği'nin olacağı bu anlamlı sergi, 19 Eylül tarihine kadar, pazartesi haricinde her gün 10.00 – 18.00 saatleri arasında, yarış günlerinde ise 21.00’e kadar ziyaret edilebilecek."


Bu ve benzeri organizasyonlar çok önemlidir. Gereken ilgi ve alaka yarışseverler tarafından gösterilmelidir.

Enternasyoneller'de Kapalıyız!




Açık söylemek gerekirse bu sefer yarışların yorumlanacak bir tarafını bulamadım. Az çok tahmin edebiliyorduk ağırlıklı başarının yabancıların olacağını. Ancak üst düzey atların olmadığı, hatta handikap atların bile geldiği yarışlarda yabancı atlar tabelayı kapatıp, ilk 4'ü fulleyip geri döndü.

Belki de kelimeleri anlamsız kaldığı noktaya ulaştık. Bir kere daha.

Enternasyonel Yarışlar'la ilgili yazımızı bu hafta yazacağız, uzun uzun. Önce biraz sakin düşünmeye ihtiyacımız var. İçimiz içimizi yiyor, elden bir şey gelmiyor.

Geçen sene sadece Turbo, bu sene sadece Derviş Ağa.

Kayıtlardaki at sayımızla, özellikle Boğaziçi'ndeki katılımla hüsrana uğramıştık. Sonuçlarla yıkıldık.

Çanlar uzun zamandır çalıyor. Acaba kulak veren var mı?

4 Eylül 2010

Enternasyonel Topkapı Koşusu | Son Gün Değerlendirmesi



Sıra geldi Topkapı Koşusu'na. 20.sinin koşulacağı bu büyük koşuya 6 yabancı at katılıyor, ülkmeizi ise 5 at temsil ediyor. Yine yabancılardan başlayalım.

Dream Eater: Geçen sene de Topkapı Koşusu'na katılan Dream Eater çok başarılı koştuğu yarışta son anda Pressing'e geçilmişti. Grup yarışlarla yoluna devam eden safkan son zamanlarda yarış kazanamasa da başarılı yarışlar çıkarıyor. Geçen seneki parlak yarışını hatırladığımız da zaten göz ardı edemeyeceğimiz safkan kendine iyi yerler için şans yaratmaya çalışacak.

Invisible Man: Godolphinler'in sahibi olduğu safkan, maidendan çıktıktan sonra sürekli handikap yarışlarda koşmuş. Yarış için yüksek yerlerde şansı olduğu söylenemez. Ekürisi olan Frozen Power'la beraber değerlendirmek lazım.

Mabait: Koştuğu handikap yarışlar sonrasında denendiği grup yarışlarda pek etkili olamayan Mabait en son listed koşu koşup kazanmış. Bu mesafede deneyimli olmasına rağmen ben, daha iyi rakipler yanında şanslı olacağını pek sanmıyorum.

Pressing: Son iki yılda koşulan Topkapı Koşusu'nu kazanan ve bu koşuyu iki kere ardarda kazanma başarısı gösteren tek at olan Pressing 7 yaşında. İnişli çıkışlı bir grafik çizmeye başlayan safkan kalitesiyle iddialı. Ancak geçen sene izlediğimiz Topkapı koşusunda zorlanan, son yarışında kötü bir performans sergileyerek 7. olan safkana güvenmek zor. Yarınki durumu yarışta elde edeceği sırayı belli edecek.

Silverside: Ülkemize, bu yarış için yurt dışından gelen bir diğer at Silverside. Koştuğu yarışlarda başarılı bir performans sergileyen atın grup koşularda söz sahibi olmuşluğu yok. Kapalı kutu olan safkanın şansı rakiplerine bağlı. SSon olarak ağustosun 22'sinde koşması dezavantaj oluşturabilir. Üst sıraları zorlaması sürpriz olur.

Frozen Power: Bu yarış için değerlendireceğimiz son yabancı safkan Frozen Power. Grup yarışlarda boy gösterip bir G2 kazanan, zaman zaman tabelada gezinen safkan çok üst düzey bir performansa sahip değil. 3 yaşlı olmasının getirdiği bir dezavantaj da var. Ancak ben yabancılar içinde şans bulabileceğini düşünüyorum. Son yarışı başarısız ama kollamakta fayda var.

Kapanış için sıra bizim atlarımızda.Deha ve Kurtiniadis ilk planda öne çıkan isimler.

Deha verdiği aradan geri dönüşü Kurtiniadis'i geçerek yaptı. Formda bir Deha rakiplerine pek aldırış etmez. Enternasyonel Topkapı Koşusu'nda birincilik için iddialı olacaktır.

Kurtiniadis ise Transacoustic'le başabaş mücadele ederek kazandığı yarıştan sonra formunu biraz kaybetti. Yaşının da getirdiği yorgunlukla performansını üst düzeyde tutmakta zorlanan Kurtiniadis yine de birinciliğin güçlü adayıdır.

Invincible Son Vehbi Koç Koşusu'nu kazandıktan sonra sentetik piste Yavuz Sultan Selim Koşusu'nu kazandı. En son 2000 metrede Başbakanlık'ta koşan safkan 5. olsa da iyi bir performans sergilemişti. Lehine dönen mesafede etkili bir yarış çıkarmasını bekliyorum.

Hayri Baba Fatih Sultan Mehmet Koşusu'nda Deha ve Kurtiniadis'in arkasına 3.lük elde ederken başarılı bir performans sergiledi. Bu koşuda da üst sıralar için mücadele edecek Hayri baba rakiplerinin birbirlerini kollamasından faydalanabilir.

Star Fist ise zaman zaman üst düzey performans sergileyebiliyor. Grup koşularda şimdiye kadar başarı gösterememiş olması nedeniyle çok sürprizde değerlendirilmeli.

Zevkli geçecek olan yarış çekişmeli geçecek. Türk atları Deha ve Kurtiniadis'in ön plana çıkacağı yarışta Dream Eater ve Pressing rakipelerini mağlup etmek için mücadele verecek. İyi koşmasını beklediğim Invincible Son ve Frozen Power'ı dikkate almakta fayda var. İyi bir yarış izleyeceğimiz kesin.

Enternasyonel Boğaziçi Koşusu | Son Gün Değerlendirmesi

Sağda,ikinci. Buzzword


Enternasyonel Boğaziçi Koşusu


Toplamda 9 atın katıldığı 2400m'lik yarışta ülkemizi Adonise, Inspector ve ekürisi Doğanhan temsil ederken, 6 misafirimiz olacak. Önce yabancı safkanları değerlendirelim.

Estejo: Son iki yarışında handikap yarış birinciliği sonrasında da listed koşuda 2.lik elde etmiş olan safkanın Mayıs'ta koşmuş olduğu Grup3 yarıştaki 2.liği bulunuyor. Bu sonuç dışında son zamanlarda Grup yarışlarda pek parlak neticeler sergilemeyen safkanın 2008'in Kasım'ında Grup1 birinciliği olmakla beraber ben yarın için şansının, diğer safkanların performansına bağlı olduğunu düşünüyorum.

Halicarnassus: Geçen seneki Boğaziçi'ni kazanan safkan o gün için muazzam bir performans ortaya koymuştu. Daha sonra 12 yarış koşan safkanın sadece bir handikap birinciliği bulunuyor. Formunda gerileme olduğunu gördüğüm safkanın son 5 yarışında 4 kez sonuncu olması 20. Enternasyonel Boğaziçi Koşusu'nda sürpriz mücadelesi vereceğini gösteriyor. Bana göre şansı az.

Indian Days: Yarış hayatına ağırlıklı olarak handikap ve listed koşularla devam eden bir safkan. Son olarak kazandığı handikap yarışıyla ülkemize geliyor. Geçmiş yarışlarına bakarak şansının fazla olmadığını söyleyebiliriz.

Sri Putra: Ülkemize iddialı gelen bir isim. G3 ve G2 yarışlarda birincilik sahibi olan Sri Putra etkili bir isim. Son katıldığı G3 yarışta 2400 metrede 2.lik elde eden safkanın özellikle bir önceki yarışı çok parlak. İngiltere'de Sandown Park'ta koştuğu 200 metrelik çim koşuda, Boğaziçi Koşusuna beraber katılacağı jokeyi Philip Robinson ile 2. olan Sri Putra bu seneki Boğaziçi Koşusu'nun birincilik adaylarındandır.

Baschar: Gördüğümüz 3 yarışında bir kez Grup2 koşuda 3. olmayı başarmış. Yarış kazanmamış olan atın ilgilileri tarafından grup koşularda koşturulması kalitesine inandıklarını gösteriyor ancak mevcut tabloda yarış için çok şanslı olduğunu söylemeyemeyiz.

Buzzword: Godolphinler'e ait olan Buzzword de iddialı gelen bir at. Sürekli olarak grup koşularda boy gösteren ve başarılar elde eden safkan son olarak Hamburg'da katıldığı 2400 metrelik G1 yarıştan birincilik ile ayrılmış. Bir Pivotal yavrusu olan Buzzword mevcut performansıyla kağıt üzerinde ağır basıyor. Boğaziçi Koşusu'nu kazanmaya yakın.

Buzzword'un yabancılar içinde ağır bastığı koşuda Adonise ve Inspector birincilik uğraşı verecekler.

Adonise istim üstünde. Ankara'da koştuğu kulaklıklarının unutulduğu 'malum' yarıştan sonra uzun mesafeli koşulara katılan safkan Başbakanlık'ta Inspector'e geçildiği yarış dışında 3 birincilik elde etti. Boğaziçi koşusu için çok şanslı görülen Adonise yarışın temposundan etkilenmezse birinciliği zorlar.

Inspector ise 2008 Boğaziçi Koşusu galibi ünvanıyla bu koşuya katılıyor. Geçen sene kazandığı Başbakanlık Koşusu'ndan sonra sessizliğe bürünen ve sessizliğini bu seneki Başbakanlık Koşusu'nu kazanarak bozan Inspector için yarışın gidişatı çok önemli. Kısa sprinte kalan koşularda daha etkisiz olan Inspector'un bu açığını gidermek için ekürisi Doğanhan'ın yardımına başvurulacak. Ekürisinin yardımıyla istediği tempoya girebildiği takdirde kalitesi su götrümez olan Inspector geçen sene Halicarnassus'a kaybettiği ünvan için mücadele edecek.

Bu değerlendirmelerden sonra ben de naçizane tahminim olarak Buzzword-Adonise ikilisini öneriyorum. Daha sonra ise Inspector-Sri Putra'yı öneriyorum. Tahminim bu dört safkanın mücadelesini izleyeceğimiz yönüde. Bakalım sonuç nasıl gelişecek.

2 Eylül 2010

İşi Tadında Bırakmak


Bunu aslında çok kez görüyoruz. Yarış kazanan jokeyler sevinçlerini ifade etmek isteyebiliyorlar. Bazıları ayağa kalkıyor, bazıları selam yolluyor, bazıları "Appiah stili" yaplıyor, bazıları kamçı sallıyor. Daha nice sevinme örneği var. Şimdi yazacaklarımız Ömer Ertaş'ın bugünkü yarışıyla ilgili ancak onun özelinde değil. Genel bir eleştiri yapacağız.



Ben jokeylerin yaptıkları bu sevinç hareketlerini hiç onaylamıyorum. Ancak kabul edilebilir bir durum. Bir dışavurum sonuçta, sevinmeleri. Belki de en doğal hakları. Ama nereye kadar. Sınırında olursa. Bugün Ömer Ertaş Ejüv'le kazandığı yarışta fotoyu geçerken ayağa kalktı, neredeyse 90 derece dönerek el-kol hareketleri yaptı. Ve bunda ısrarcı oldu. Birileriyle meselesi olabilir ya da bir yerlere mesaj yolluyor olabilir. Nedeni yarışseveri pek de ilgilendirmez. İnsanlardan tepki topluyor bu hareketler. İlla bir şey yapacaksın, yap bırak. Israrcı olmanın lüzumu yok. Binlerce kişini o hareketlere sinirlendiğini tahmin etmek güç değil. Yine tekrarlıyım antipatik olan yarış sonunda anlık fiiller gerçekleştirmek değil, bunu nasıl yaptığınız ve bunda ısrarcı olup olmadığınızdır.

Bu yönüyle en çok takdir ettiğim jokey Fuat Çakar. Kazandığı yarışta atını öperek hem sevincini gösteriyor, hem de atını onure ediyor. Ben kimsenin Fuat'ın bu hareketini aşırı bulduğunu sanmıyorum. Sevinmeyin diyecek halimiz yok ama sınırı bulmak lazım. Birilerine mesaj verme amacı varsa da bence bunun yeri yarış pisti değildir. Yoksa şimşekleri üzerinize çekiyorsunuz. Antipatik olmak da yine jokeyin zararına. Bu zrroluğu yaşayan mevcut jokeyleri görüyoruz. Jokeylerin unutmaması gereken yarışları kendi başlarına koşmadıklarıdır. Unutulmaması gereken en önemli nokta da başarıların gelip geçeceği, unutulacağı, yarışseverlerin jokeyleri ileride, duruşları ve çizgileriyle hatırlayacağıdır.

Büyük Taarruz'da 'Akdeniz Ateşi' Zaferi

İstanbul'da ilk olarak sahne alanlar 3 yaşlı İngilizlerdi. Ağustos ayında koşulan Mimar Sinan Koşusu'ndaki grupla karşı karşıya geldik. 7 atın koştuğu Mimar Sinan Koşusu'ndan Mystical Storm ve Disrespect çıkmış, yerine Mia Nur ve Sultans of Swing gelmişti. Geri kalan 5 at ise aynıydı. Geçen sene ekstra bir yarış yaparak büyük bir sürprizle Aeneas'ın kazandığı Büyük Taarruz Koşusu'nda bu sene gülen Akdeniz Ateşi oldu. Yumuşak pistte koşulan yarışın 2.si Mia Nur , 3. Roman Empire olurken, Aydemirhan yine 4. oldu.

Çok dengeli, birbirlerine sürekli üstünlük sağlayan bir jenerasyonun olduğu 3 yaşlı İngilizlerin bu seferki mücadelesinde, böylesine bir pistte Sait Akson'u kazanarak ne denli iyi koştuğunu kanıtlayan Akdeniz Ateşi iyi bir yarış çıkardı. Ayhan Kurşun İstanbul'da bu sene 2. yarışını kazanırken, bu kazandığı yarışın Büyük Taarruz gibi önemli bir koşu olması onun için çok büyük bir basamak oldu. Ankara'da bu sene fırtına gibi esen Ayhan başarılı performansını bu grup yarış birinciliğiyle taçlandırmış oldu.

Bahsettiğimiz Mimar Sinan Koşusu'nu Roman Empire kazanmıştı. Dün için de başarılı performans gösteren safkan 3.lük elde etti. Mimar Sinan'ın 4.sü olan Aydemirhan Büyük Taarruz'da da 4.lük elde etti. Roman Empire ve Aydemirhan'ın Gazi'de son sıralarda gelmesi ve Gazi'den sonra başarılı yarışlar sergilemeleri, her zaman söylendiği gibi Gazi Koşusu'nun ne kadar farklı, ne kadar özel, ne kadar çok dinamiği bir arada barındıran bir koşu olduğunu bir kez daha bize kanıtlamış oluyor.



Benim son 3 yarışıyla dikkat çekeceğim isim ise Mia Nur olacak. Geçen sene Hakkar'ın kazandığı o "efsane sisli" yarışın ikincisi olan Mia Nur o yarıştan sonra adeta kaybolmuştu. 7 yarışlık duraklama dönemine giren safkan Gazi'den sonra çıktığı Özdemir Atman Koşusu'nu kazanarak önemli bir sürpirz gerçekleştirmişti. Sonra Bursa'ya giden A3 yarış birinciliği elde eden Mia Nur dün de Büyük Taarruz Koşusu'nda elde ettiği ikincilikle formunu bulduğunu tekrar gösterdi. Formda, problemsiz bir Mia Nur her zaman etkili olur.

Mia Nur'dan bahsederken adı geçen Sakarya Koşusu'nu kazandığından beri birinciliğe asret olan Hakkar dün de hayal kırıklığı yarattı. Her yarışında bir sonraki koşusunda daha iyi koşacakmış izlenimi veren Hakkar tabela dışında kaldı. Jenerasyonunu gölgesinde kalmaya başlayan Hakkar'ın beklenen birinciliğe ne zaman uzanacağını çok merak ediyorum.

Miliç, Hakkar gibi hayal kırklığı yaratırken bana göre Sultans of Swing İstanbul'a pek uyum sağlayamıyor. Ankara'da bir başka koştuğunu düşündüğüm safkanın, Nursultan'ın çoğu yavrusu gibi Ankara'da devam etmesi kendisi için daha iyi olacaktır.

Tekrarlamakta fayda var. Bu grup sürekli birbirine üstünlük sağlayacaktır. Çok denk bir jenerasyon. Çok ayrılan atların olmaması ilerki yarışlarda kim gelirse gelsin şaşırılmaması gerektiğini gösteriyor.

Darfur Yine Yakın Farkla

Dün koşulan İstanbul yarışlarının son ayağı olan, G3 Saim Önhon Koşusu'nda Darfur bir kez daha sahne aldı. 3 yaşlı Araplar içinde kuşkusuz sezonun en parlak safkanı olan Darfur ilk kez çıktığı sentetik pistte bu sefer Çetinaslan'a karşı birincilik mücadelesi verdi.

Bir önceki yarışında faullere maruz kalmasına rağmen yaptığı muazzam sprintiyle Kaderşah'a zor anlar yaşatan Çetinaslan bu sefer Darfur'u geçmek için sprintine başladı. Ben daha önce de söylemiştim. Darfur yanındaki atlarla oynamayı seviyor. Aklımıza ilk olarak Yavuzhan geliyor. Bu özelliği sanki bir yönüyle de olsa paylaşıyorlar. Darfur'un yanına yaklaşırsanız vay halinize. Bu nedenle kazandığı 6 yarıştki en büyük fark 1 boy. Diğer yarışları ya yarım boy ya da boyun, burun. Bu sebeple insanlar Darfur'un her yarışında geçilebileceği ihtimalini taşıyorlar. Zaten Selim Kaya Darfur'u mümkün olduğunca öne geç çıkartıyor. Önde boş kalmasının safkana yaramayacağını bizim gibi onlar da biliyor.



Halis Karataş da böyle düşünmüş olacak ki Çetinaslan'la sprintini dışardan dışardan gelerek yaptı. Selim Kaya Darfur'da teşviği biraz erken bırakınca yarışın neticesi foto-finişe kaldı.

Çetinaslan Karacabey tarafından satışa çıkarılmıştı ve 130.000'lik fiyatla alıcı bulmuştu. İlk yarışındaki performansıyla da açık açık ben geliyorum mesajı vermişti. Koştuğu 3 yarışı da başarılı olan Çetinaslan ileride grup koşularda söz sahibi olacak gibi duruyor.

Darfur ise bu birincilikle 7'de 6 yaptı, ilk sentetik koşusunu kazandı. Allah nazardan saklasın, inşallah böyle devam eder Darfur. Elbette geçilebilir ancak kesin olan bir şey var ki Darfur koştuğu sürece yarış keyfine doyacağız.

KKD | 01.09.10

İstanbul

CYBELE: Hayatının ilk yarışına dün 1100 metrelik yarışta çıktı. Sentetik pistte Berilsu'nun kazandığı yarışta çok uzaklardan dolanarak gelen ve yarışı 4. tamamlayan safkan ışık verdi. Çok da hazır olmayarak girdiği yarışta başarılı bir sprint ortaya koyan Cybele'in bu şekilde koşmaya devam edebilirse maidendan çıkması çok geç olmaz.

1 Eylül 2010

Bir Film: Secretariat



Son Viraj Dönülüyor'un ilk yazılarından biriydi: Secretariat. Belki ona şampiyon demek yetersiz. Çünkü ülkemizde o kadar sık kullanılır hale geldi ki şampiyon sıfatı, 3-4 yarış kazanan tüm atlar bir anda "şampiyon" ilan ediliyor. Gerçek şu ki Secretariat gelmiş geçmiş en başarılı, en tanınmış, ününü tüm dünyaya yaymış efsane bir at. İşte bu efsane at şimdi de vizyona taşınıyor. Kendi ismini taşıyan filmde onun hikayesini izleme fırsatı bulacağız.



Çok dengeli bir oyuncu kadrosuna sahip olan filmin yönetmeni, Pearl Harbor ve Cesur Yürek'ten tanıdığımız Randall Wallace. Film Walt Disney yapımı. Amerika'da 8 Ekim'de vizyona giriyor. Türkiye'de vizyonda görebilecek miyiz, tam olarak bilmiyorum. Ancak gelebileceğini tahmin ediyorum.

Fragmanını izlediğimizde filmin çekilmiş olmak için çekilmediğini anlıyoruz. Secretariat'ın gerçek hikayesine dayanan film, iyi örülmüş hikaye ağını vizyona taşıyor.



Benzer bir şekilde vizyona giren 'Seabiscuit'tan sonra, Secretariat'ın da efsanesini vizyona taşıyor olması Amerika'nın atlara verdiği önemi, onların kültürünün bir parçası olduğunu gösteriyor. Biliyoruz ki sadece para oağında çekilmiş bir film değil. Şampiyona duyulan saygıyı da en üst düzeye çekiyor. Başta espn olmak üzere bir çok yerde ses getiren film zaten amacını yerine getirecektir.

İnşallah ülkemizdeki atçılık da bir gün bu seviyeye gelir, bizim de böylesine, filmi çekilecek kadar efsane atlarımız çıkar. Peki ne zaman? Belki 80, 90 sene sonra. Ama daha erken değil. Sanmam. Zaten bu ön yargılı toplumumuzda kaç kişi gidip izler? Umarım Secretariat ülkemizde vizyona girer de izlenme sayısını, kaç hafta vizyonda kaldığını, diğer ülkelerle karşılaştırma fırsatını buluruz. Gerçi sonuç malumun ilanı olacaktır.
Related Posts with Thumbnails